24 Kasım 2015 Salı

Öğretmenim – 5 (devam...)


Kurulan düzen yeterince iyi çalışıyordu. Eve gelince, sıcak yemek, temizlenmiş ve ısıtılmış ortam, gülen yüzler ve ebeveyn ilgisi, köylerden okumaya gelen pek çok öğrencinin imrendiği bir konfordu.
Faruk Bayramoğlu'nun çizdiği plan işleyip dururken düzeni Tanrı eli bozdu: Dedem hastanmıştı. O zamanlar tam gün olan eğitim düzeninin verdiği öğle yemeği arasında eve vardığımda, dedemi ateşler içinde yatar buldum. Zaten önceki gece, topçu çavuşu Hamdi Savran'ın bataryasına istikamet açısı ve menzil verişini duymuştum uyku arasında. Yüksek ateşten sayıklıyormuş anlaşılan.

Köye haber gönderilmiş. Ben tekrar okula gittiğimde gelmişler. Dedem doktora götürülmüş. Sonuçta, hasta bakımı açısından daha uygun olacağına karar verip köye götürmüşler ikisini de.
Yapa yalnız kalmıştım. Evet, ev bir akrabamızın eviydi, öksürsem Ali dayı duyardı, Ayşe cice sevecendi ancak ben gene de yalnız hissediyordum. Yemek yapamazdım, sobayı yakamazdım, bahçede bulunan helâya gece gitmeye korkardım, o güne kadar, bir odada tek başıma yatmamıştım hiç.
Anamın pişirip bıraktığı yemeği çok zaman ısıtmadan yiyecektim, bitene kadar ve kaç öğün yeterse. Yemek bitince, peynir, zeytin, pekmez, Allah ne verdiyse.
Soba sorununu da yatakta çalışarak çözmek tek yoldu. Vücut ısınınca uyuyup kalmak gibi yeni bir sorun vardı. Onu da ödevim bitmemişse dalamamak huyum sayesinde atlattım büyük oranda.
Yalnız yatmaya da alıştım.
Ancak gece tuvalete çıkmaya çare bulamadım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder