Bu yoksulluk ve aymazlık çemberini kırmalıyız. Dingiline kadar çamura batmış kağnı ile bir yere varılamaz.
Böyle diyordu yeni İngilizce öğretmenimiz Hasan Karagöz.
Tansu beyle başladığımız ingilizce dersleri, onun ayrılmasıyla, yılı tamamlamak üzere görevi üstlenen bir inşaat mühendisi ve nihayet orta üçte Hasan beyle sürüyor.
Hasan Karagöz, bize komşu olan bir köyden. Muhafazakar bir aileden. Muhafazakar ailenin asi çocuğu yani. Ailenin dünya görüşüne ters düşünceler ifade ediyor. Girişteki cümleden de anlaşılacağı gibi, toplumcu ve aydınlanmacı görüş ve idealleri var.
Ders dışı birlikteliğimiz olmasa da görüşleri bana sıcak geliyor.
Görüşleri doğrultusunda etkin olmaya da çalışıyor. Haftalık bir gazete çıkarmaya karar veriyor.
Bu gazetenin adı kampana idi. Gemilerdeki uyarı çanınım adı.
Bu gazete, kasabadaki tutucu kesimin dikkatini çekiyor hemen. Bir vaiz, hayli sert bir cuma vaazı ile kampanaya saldırıyor. Kilise çanı bağlantısı kurarken, aynı konuşma içinde, siyonistlerin ve masonların yüce dinimiz üzerine planlarına değiniyor, tuzak kuranlara daha iyi tuzağı Allah kurar anlamındaki ayetle, dinleyicisini yatıştırıyor.
Bu vaazın ayrıntılarını, vaaz kasabanın diğer bir gazetesinde haber olarak yayınlandığı için biliyorum.
Ben de kampana okuruydum ve ayrıca, bu gazetede bir şiirim ve yazım yayınlanmıştı.
Ayrıntılar bu yüzden aklımda.
Gazetenin kimi sayılarını saklamıştım. Köyde, dedemin evindeki sandıktaydı. Ben üniversite sonlarındayken, 12 Mart muhtırası arkasındaki ortamda, birisi aile büyüklerimizi uyarmış:
Üniversitede çocuklarınız var. Evlerinizde yasak yayın bulunabilir. Temizleyin ki risk taşımasın çocuklar.
Böyle demişler. Onlar da çaresiz, benim sandıktaki birikimimi yakmışlar parça parça.
İleriki yıllarda, yoğunluğu farklı da olsa, bir miktar Hasan Karagöz'lük kaldı bende.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder