Pamuk Eller İş Başına
Bir başka ülkenin siyasi ve ekonomik kurumlarının altında uzunca bir süre yaşadıktan sonra, bağımsızlığını kazanan ülkeler, kendi sistemlerini kurarken genellikle içinden çıktıkları yönetimin kurumlarını taklit ediyorlar. Bunun sonucunda, bir bakıma, sadece yönetenler değişmiş oluyor. Bağımsızlıklarını kazanan Afrika, Güney Amerika ve son olarak, Sovyet sisteminden ayrılan Doğu Avrupa Ve Orta Asya ülkelerinde bunun örneği çoktur.
Özbekistan ülkesini biliriz hepimiz. Özbekistan Sovyet sistemi içinde, pamuk üretimine yoğunlaştırılmış bir ülkeydi. Bağımsızlığını kazandıktan sonra da yeni yönetim bu özelliği sürdürmeyi tercih etti. Eski devlet şirketlerinin arazisini büyük oranda halka dağıttı. Buna karşılık, her çiftçiye arazisinin üçte birine pamuk ekme ve belirlenen kotayı aşacak miktarda pamuk üretme zorunluluğu getirdi.
Üretilen pamuğun ticareti ise bağımsızlık öncesindeki gibi devlet tekelindeydi. Ülkenin ihracatının yarıdan fazlası pamuğa bağlıydı.
Üreticinin eline, dünya piyasasındaki değerinin ancak dörtte biri geçiyordu.
Sovyet döneminde pamuk tarımı makine yardımlıydı. Pamuk çapasında ve hasadında, önemli seviyede makineleşme vardı. Yeni çiftlik sahipleri buna kaynak ayıramamış veya ayırmamayı seçmişti. Bunun üzerine hükümet, pamuk hasadında ve çapasında, okulları tatil ederek, bunun da bir eğitim olduğu iddiasıyla, okul çağındaki çocukları pamuk tarlalarına sevk etmiştir. Özellikle kırsal kesimde yaşamayan çocuklar olumsuz şartlarda yiyip içip gecelemekteydi haftalarca. Gülünç seviyede günlük ücret veriliyordu ve bu dosta düşmana karşı göstermelikti. Aslında, bu da söylemden ibaretti. Çocukların en az üç ayı bu şartlarda geçiyordu.
Buna itiraz eden var mıydı? Ne mümkün! Çünkü ne muhalefet kalmıştı ne de özgür basın. Başkan ve çevresi, özellikle de kızı Gülnura Nazarbayev, siyasete ve ekonomiye hakimdi. Bu hakimiyet pamuk ticareti ile de sınırlı değildi.
Bu durumdan kim kazançlı çıkacaktı. Sormaya ne gerek var: Halk değil elbette. Başkan, ailesi ve yakın çevresi.
Nazarbayev en son, ömür boyu başkan seçildiğinde, aldığı oy yüzde seksen sekizdir ve rakibi de ona oy verdiğini açıklamıştır.
Üretilen pamuğun ticareti ise bağımsızlık öncesindeki gibi devlet tekelindeydi. Ülkenin ihracatının yarıdan fazlası pamuğa bağlıydı.
Üreticinin eline, dünya piyasasındaki değerinin ancak dörtte biri geçiyordu.
Sovyet döneminde pamuk tarımı makine yardımlıydı. Pamuk çapasında ve hasadında, önemli seviyede makineleşme vardı. Yeni çiftlik sahipleri buna kaynak ayıramamış veya ayırmamayı seçmişti. Bunun üzerine hükümet, pamuk hasadında ve çapasında, okulları tatil ederek, bunun da bir eğitim olduğu iddiasıyla, okul çağındaki çocukları pamuk tarlalarına sevk etmiştir. Özellikle kırsal kesimde yaşamayan çocuklar olumsuz şartlarda yiyip içip gecelemekteydi haftalarca. Gülünç seviyede günlük ücret veriliyordu ve bu dosta düşmana karşı göstermelikti. Aslında, bu da söylemden ibaretti. Çocukların en az üç ayı bu şartlarda geçiyordu.
Buna itiraz eden var mıydı? Ne mümkün! Çünkü ne muhalefet kalmıştı ne de özgür basın. Başkan ve çevresi, özellikle de kızı Gülnura Nazarbayev, siyasete ve ekonomiye hakimdi. Bu hakimiyet pamuk ticareti ile de sınırlı değildi.
Bu durumdan kim kazançlı çıkacaktı. Sormaya ne gerek var: Halk değil elbette. Başkan, ailesi ve yakın çevresi.
Nazarbayev en son, ömür boyu başkan seçildiğinde, aldığı oy yüzde seksen sekizdir ve rakibi de ona oy verdiğini açıklamıştır.