SİYASİ DİL
Yeni(!) anayasa gündeme geliyor gene. Bunun peşi sıra yeni, demokratik, sivil gibi nitelemeler ve halkın anayasası gibi vurgulamalar gelmektedir.
Siyasal bilimci değilim, hukukçu da. Ancak biliyorum ki anayasa toplumun çoğunluğunca onaylanan bir anlaşmalar zinciridir. Rejimi belirlerken, bir yandan devlet mekanizmasının yapısını, yetkilerini ve sorumluluklarını belirtir, diğer yanda da bireylerin ve onların oluşturduğu birliklerin özgürlük sahalarını ve haklarını belirtir. Gerek devlet mekanizması içinde belirtilen hukuk sistemi ile ve gerekse bireyler için sıralanan haklar listesiyle anayasa, esasen, halkın lehine yürütmeyi sınırlamaktadır; yani, halkı yürütme gücüne karşı korumaya almaktadır. Bana göre anayasanın temel kuramsal çerçevesi de budur.
Yukarıda sıraladığım nitelemeler, vurgulamalar ve benzeri algı oluşturma sloganlarını duyunca her zaman kime göre, neye göre sorusunu sormak isterim. Karşımdakinden veya kendimden bu soruya yanıt beklerim. Deneyimlerim de beni "kuşkucu" yaptı bu konularda.
Öncelikle belirteyim: Darbe anayasası, sivil anayasa veya halkın anayasası gibi sözler sadece pazarlama sloganlarıdır. Darbe anayasası kötüdür, meclislerce yapılan anayasalar iyidir gibi kategorik yaklaşımlar yanlıştır ve algı operasyonudur. Önemli olan içeriğidir.
Bunu şuna dayanarak söylüyorum: 1961 anayasası bana göre çoğulcu, demokratik, sosyal ve laik topluma en uygun olan ve ayrıca, güç kontrolü ve dengelemesini en iyi düzenleyen bir anayasadır. 12 Mart muhtırası ve 12 Eylül darbesi, sağcı iktidar odaklarının hedefi doğrultusunda, 27 Mayıs anayasasının inklusiv (kapsayıcı) yapısını budayarak daha az kapsayıcı hatta biraz ekstraktif (sıkımcı - ezici) hale getirmiştir. 1961 anayasası, 27 Mayıs ihtilali ürünü de olsa, o günden bu güne yapılan veya düzenlenen anayasaların en iyisidir.
Amaç iyiyi bulmaksa, 1961 anayasası başlangıç metni olabilir.
Başkanlık sistemi bu bağlamda en çok dillendirilen kavram olacağa benzer. Hatta anayasa tartışmasının amacı da zaten bu denebilir. Bu güne kadar bütün sağcı iktidarlar ve sağcı müdahaleler, nasıl demokrasi zarfı içine otoriter kavramlar sokuşturdularsa, bir başka tür sağcı iktidar olan günümüzün iktidarı da aynı yolu izleyecektir. Kendi rejimlerinin ve belki kendilerinin kökleşebilmesi için gerekli olan ortamı hazırlayacaklardır böylece, demokrasi diye diye. Başkanlık sistemi de bu yönde kullanılacaktır.
Başkanlık sistemini incelemek için Avrupa'da örnek yok. Başkanlıklar daha çok Amerika kıtasında uygulanmaktadır. ABD sistemi dışında başkanlığın başarıyla uygulandığı ülke yok. Meksika'dan Arjantin'e kadar bütün orta ve güney Amerika ülkelerinin hemen hemen tamamında başkanlık sistemi vardır ve hepsi kusurludur ve ülkelerini geliştirememişlerdir. (Örneğin yirminci yüzyıl başında pek çok batı Avrupa ülkesinden daha zengin olan Arjantin, aynı yüzyılın sonunda iflasa düşmüştür.) Bu ülkelerin hepsinde otoriter ve güçlü başkanlar vardır, yolsuzluk vardır, insan hakkı ihlalleri boldur, bir kısmında kirli pazarlıklarla sürdürülen ülke bütünlüğü görülür, hemen hemen hepsinde felaket derecesinde bir gelir dağılımı gözlenir. (Güç yoğunlaşmasının olduğu bir yerde, gelir dağılımının dengeli olması bu güne kadar gözlenmemiştir.)
Bu durumda, şu veya bu nedenle illa başkanlık sistemi olacaksa, ABD sistemi üzerinden çalışmaya başlanabilir. Ben bunun yapılacağından, yapılsa da başarıya ulaşacağından şüphe ederim. Nedeni de "kime göre, neye göre" sorusuna benim bulabildiğim yanıt.
Siz de sorun. Bakalım ne sonuç çıkacak.
Bu durumda, şu veya bu nedenle illa başkanlık sistemi olacaksa, ABD sistemi üzerinden çalışmaya başlanabilir. Ben bunun yapılacağından, yapılsa da başarıya ulaşacağından şüphe ederim. Nedeni de "kime göre, neye göre" sorusuna benim bulabildiğim yanıt.
Siz de sorun. Bakalım ne sonuç çıkacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder