MÜZİKAL DİL
Farz edin ki bir kürsü var ve kürsüde Burhan Saraçoğlu bulunsun. Arkasına gelmiş geçmiş tüm Koca Mektep öğretmenleri sıralansın. Kürsünün karşısına da tüm Koca Mektep öğrencileri sıralansın. Hem öğrencilikten hem de öğretmenlikten Koca Mektepli olanlar kendisini nasıl hissediyorsa orada bulunsun.
Bu bir yeniden buluşma toplantısı olsun. Burhan beyin kürsüye çağırdığı öğretmeni öğrencileri selamlasın. Bir süre selamlaştıktan sonra, " ve karşınızda İsmail Acar." desin.
Öğrenciler, yüzlercesi birden, "müzik öğretmenimiz" diyerek alkışlayacaktır. Arada on bir kişi, evet, sadece on bir kişi "Fransızca öğretmenimiz" diyecek. Diğerleri, "şaşkın bunlar" diyecekler. "Yılların müzikçisi, Fransızca nereden çıktı?"
O on bir kişiden birisi de ben olacağım.
Mesele şu: Bilirsiniz, seçmeli derslerimiz vardı lisede. Resim, müzik vb. gibi. Bir gurup öğrenci, seçmeli ders olarak Almanca almak ister. İdare inceler ve yeterli Almanca öğretmeni bulamaz. Konu öğretmenler arasında da konuşulur. İsmail Bey, Fransızca isteselerdi ben verirdim der. Değerlendirilir ve Almanca öğretmeni bulunamadığı, öğrenciler isterse Fransızca sınıfı açılacağı duyurulur. On bir lise bir öğrencisi Fransızca isteğini dilekçe ile bildirir. Sayı düşük bulunarak sınıf açılamaz denir. İsmail Bey çok isteklidir ve ısrar eder. Sonunda idare kabullenir ve sınıf açılır.
Dediğim gibi sadece on bir kişiydik. Sınıf olarak bize 6Fen-A sınıfının yanındaki toplantı odasını verdiler. On beş kişilik toplantı masasının etrafında ders yapıyorduk. Toplantı salonuna gereksinim duyulduğunda da boş sınıf arıyorduk.
Derslerimiz çok renkli geçiyordu. İsmail beyin Fransızca müzik ve aşk dilidir sözleriyle başlamıştık. Bire bir temas şansımız yüksekti. İsmail bey de bu yönde coşku veriyordu. Merak olmazsa dil öğrenilmez diyordu. Soru sormaya teşvik ediyordu bizi. Öğretmenimizin dil derinliğini tartma olanağımız yoktu fakat interaktif ders işlemeye örnekti sınıfımız.
Bu örnekten hareketle, liselerimizde yabancı dil öğretimindeki en büyük engelin, kalabalık sınıflar olduğunu düşünürüm. Öğretmenle bire bir temas olanağı ortadan kalkınca, ders ezbere bağlı kalıyor ve hem öğrenciye hem de öğretmene ıstırap veriyordu.
İkinci ve üçüncü sınıflarda, Fransızca öğretmeni Nilüfer Baklan (yoksa Balkan mıydı?) devraldı sınıfı. Güçlük çekmeden sürdürdüğümüzü düşünüyorum. Demek ki İsmail beyin verdiği temel yeterince sağlamdı.
Liseden sonra Fransızcayı ihmal ettiğime üzülürüm. Daha sonraki yıllar, İngilizcenin yanında, Almanca ve Arapça çalışmalarım oldu. Hayli yol aldığımı da düşünürüm. Ne yazık ki üç yıl emek verdiğim Fransızca sadece bir anı oldu. Bir de Latin kökenli İngilizce kelimelerin Türkçe karşılığını bulmada çapraz kontrol kaynağı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder