26 Ocak 2016 Salı

AKLIMA GELDİ-5

İLETİŞİM
Yakın bir zamanda,geçmişte olan ivedi bir hali anlatırken, yeni kuşaktan birisi "hemen 155' arasaydınız" dedi. Ona anlattıklarımı, biraz daha bütünleyerek yazmaya karar verdim.
İlk iletişim aracı insanın kendi sesi, kendi kulağı, kısaca kendi duyularıdır. Halen geçerliliğini koruyor ve beşikten mezara kullanılıyor. İletişim karşılıklılık gerektirdiğine göre, ikinci tarafta da bunların karşılığı var.Bunların hepsini, birincil araçlar kabul edersek, muhataplar birbirinden fazla uzaklaşmadıkları ve başka kümelerle ilişki kurmadıkları takdirde, başka bir iletişim aracına gereksinim duymayabilirler. Bu binlerce yıl sürüp gitmiştir.
Ancak yaşam topluma evriliyor, ikincil iletişim araçlarına, ileti taşıyıcılara gereksinim duyuluyor. İlk ileti taşıyıcılar gene insan: Tellal veya okuyucu (okucu). Okumasız-yazmasız bir toplumda, kulaktan alınıp ağızdan iletiliyor iletiler.
Yazının ve taşınabilir yazı ortamlarının keşfiyle, kulaktan kulağa iletişimin zayıf yanları yazılı iletişime yer açıyor. Aynı zamanda doğrudan kanıt da olabildikleri için, yazılı iletişim devlet ilişkin hayata yerleşiyor. Özel ulaklarla başlayan mektuplaşma, giderek devlet olmanın gereklerinden görülen posta sistemi üzerinden yapılıyor. İnsanlık bu noktaya binlerce yılda geliyor. Bir başka yeni  aracın kullanılır olması için, iki bin yıl kadar daha bekleyecektir.
Bundan 150 yıl kadar önce, özel bir alfabe kullanılarak elektro-manyetik sinyallerle yazılı ileti gönderiliyor. Buna telgraf deniyor. Bir elli yıl kadar sonra, elektro manyetik sinyallerin dönüştürülmesi ve teller üzerinden iletilerek ses sinyalleri taşınıyor. Bu da telefon.
Telefon üzerinden fazla zaman geçmeden, hatta eş zamanlı olarak, ses sinyallerinin telsiz taşınması, radyo ve telsiz telefon olarak karşımıza çıkıyor. Hemen peşi sıra görüntü iletimi mümkün oluyor. Radyo sistemi ile birleşip televizyon oluyor.
Sadece yirminci yüzyılda olup bitenler baş döndürücü.
Yirmi birinci yüzyıl henüz tarih olmadığından o döneme değinmeyeceğim.
!969 yılında, patlayan bir bent sonucu Çivril civarını sel basmıştı. Köyde telefon yoktu. Telgraf işe yaramıyordu çünkü, ulaşım sorunu nedeniyle, benim iletim Çivril'de kalacaktı. Çaresiz mektup yazdım.  İki hafta sonra, yarıyıl tatilinde köye gittiğimde kendi mektubumla buluştum.
O zaman durum öyleyken, şimdi Hollanda'da yaşayan çocuklarımla görüntülü bağlantı kuruyoruz. Görüp dinliyoruz da bu kesmiyor, torunum Arya'nın kokusu iletilse diyorum. 
Koku molekülleri bozulmadan taşınabilirse bir gün, peşi sıra canlı moleküllerinin ve giderek canlının taşınması mümkün olacaktır. Buna çok uzak olmadığımıza inanıyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder