TOPLUM VE DEVLET
İnsanın tarımı (bitkileri ve hayvanları ehlileştirmeyi) öğrenmesiyle birlikte, bu nedenle ve bunun sayesinde, yerleşik hayata geçtiği biliniyor. Bunu izleyen gelişmeler de toplu yaşam, uzmanlaşma, ürün pazarı, toplu yaşamın yönetilmesi gibi gelişmelerdir.
İnsanlık, adına "devlet" denen, başkalarını yönetmekten sorumlu, başkalarının ürettiği değeri, o değerden payını da alarak, güvenceye alan, bu uğurda güç kullanma yetkisi de olan bir kurum yaratmıştır giderek. Toplumlar kimi zaman kendi oluruyla, kimi zaman kabule zorlanarak bir devlete bağlanmıştır. Binlerce yıl içinde gelişen bu süreç boyunca, devlet denen bu merkezden yönetme kurumu da gelişmiştir.
İlk dönemlerde, kral, sultan melik vb. adlarla başa geçenin gücü, fiziki güçler yanında göksel güçlerle de takviye edilmiştir. Bu nedenle, antik çağdan yakın tarihimize kadar, krallar, silahlı güç kullanma yanında, tanrı olmak veya tanrının yeryüzündeki gölgesi olmak gibi değişik kimliklerle, toplumuna kendisini kabul ettirmiştir. Firavunlar tanrı, İngiliz kralları bir dönem tanrının yeryüzündeki gölgesi, Japon imparatorları güneşin oğlu diye anılmıştır örneğin.
Daha yakın çağlara kadar, ülkeler de kralların özel mülkü sayılmıştır.
Daha yakın çağlara kadar, ülkeler de kralların özel mülkü sayılmıştır.
Modern çağda da toplumların şu nedenlerle devlet örgütüne ihtiyaçları vardır: İç ve dış güvenliğin sağlanması, hukuk düzeninin kurulması ve uygulanması, yeni nesillerin yetiştirilmesi, toplumun doğrudan veya dolaylı yararlanacağı alt yapıların inşası ve çalışır tutulması, ekonominin geliştirilmesi ve diğerleri.
Bunları yapmak için gereken kaynak, o toplumun doğrudan veya dolaylı gelirlerinin bir kısmına devletçe el konmasıyla elde edilir. Vergi sisteminin keşfinden önce devlet "salma" yöntemiyle ve kimi yer altı veya yer üstü kaynaklarını elit tabakaya, hizmet veya kira karşılığı tahsis ederek gelir elde ederdi. Çoğu durumda, bu elit tabaka merkez gücün işbirlikçisi olmuştur.
Merkez gücün çıkarları ve tasavvurları, elit tabakanın ve/veya halkın çıkar ve planları ile çoğu zaman uyuşmamıştır. Merkez yönetici nadiren toleranslı davransa da çoğu zaman güç kullanarak karşı çıkanları yola sokmuştur.
Şimdi kime göre, neye göre sorusunun zamanı geldi.
Bu merkezi güç, yani güçlü devlet varken, neden insanlık tarihi demokrasi mücadelesi vererek bu gücü yeniden tanımlama yolunu aramıştır. Demokrasi bağlamında yapılan bu yeniden tanımlama sonucunda, devlet mi zayıflatılmıştır yoksa devlet adına yürütme gücünü bir şekilde elde etmiş olan hükümetlerin gücü mü?
Aslında, toplamda güç azalması görünmüyor demokrasi tarihi incelendiğinde. İngiliz ve Fransız devrimleri incelendiğinde, devlet gücünün azaltılması değil, gücün toplanmasına (totalitarizme) karşı çıkıldığı görülüyor. Bu ülkelerde ve giderek onlardan esinlenen diğer ülkelerde, devlet sistemi yeniden tanımlanarak, yürütme gücünün devlet organları arasında dağıtılıp dengelenmesi yoluna gidiliyor. Amaç gücün kötüye kullanılması olasılığını yok etmektir. Bu konuda yaygın bir sözle, "Güç bozar. Mutlak güç mutlaka bozar." Tarih de gösterir ki dengelenmemiş gücün yozlaşmadan kullanıldığı örnekler yok denecek kadar azdır ve o da kısa süreler içindir. Bu nedenle, toplumun geleceği için, mutlak güç mutlaka önlenmelidir.
Önümüzdeki günlerde, demokrasi diyerek, darbelerin izi silinmelidir diyerek, halka anayasa yaptırmaktan söz ederek, yeni rejim tanımlamaları yapılacaktır. Önceden dillendirilen görüşlere bakarsak, amaçlanan tepede güç yoğunlaşmasıdır. Bunun siyasi literatürdeki adı totalitarizmdir, mutlakçılıktır. Tepede birkaç kişinin sözü geçerse, o da oligarşidir. Bunların ikisi de demokrasi hedefine aykırıdır.
Amacın yukarıdaki hoş yakıştırmalarla paketlenmesini, döverken gülümsemeye benzetirim. Bu belki okşama gibi görünür uzaktan ancak dayak yiyenin acısını azaltmaz.
Gene tarih ve güncel veriler gösteriyor ki yürütme gücünün dağıtılıp dengelendiği ülkelerde gelir dağılımı da dengeli oluyor ve bu dağılımdan toplumun alt tabakaları da payını alabiliyor. Aksi halde, tepelerde güç yoğunlaşmasıyla birlikte gelirin de bir elit tabakada yoğunlaştığı görülüyor ve gelir dağılımı toplumsal istikrarı bozacak seviyede bozuluyor.
Önümüzdeki günlerde, demokrasi diyerek, darbelerin izi silinmelidir diyerek, halka anayasa yaptırmaktan söz ederek, yeni rejim tanımlamaları yapılacaktır. Önceden dillendirilen görüşlere bakarsak, amaçlanan tepede güç yoğunlaşmasıdır. Bunun siyasi literatürdeki adı totalitarizmdir, mutlakçılıktır. Tepede birkaç kişinin sözü geçerse, o da oligarşidir. Bunların ikisi de demokrasi hedefine aykırıdır.
Amacın yukarıdaki hoş yakıştırmalarla paketlenmesini, döverken gülümsemeye benzetirim. Bu belki okşama gibi görünür uzaktan ancak dayak yiyenin acısını azaltmaz.
Gene tarih ve güncel veriler gösteriyor ki yürütme gücünün dağıtılıp dengelendiği ülkelerde gelir dağılımı da dengeli oluyor ve bu dağılımdan toplumun alt tabakaları da payını alabiliyor. Aksi halde, tepelerde güç yoğunlaşmasıyla birlikte gelirin de bir elit tabakada yoğunlaştığı görülüyor ve gelir dağılımı toplumsal istikrarı bozacak seviyede bozuluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder