BÜLBÜLÜN ÇİLESİ DİLİNDEN (3)
Hayır duaları ile teklif kabul edilir. Yıllardır nasip bekleyen kız anası yeterince çeyiz biriktirdiğinden, uzun hazırlık zamanına ihtiyaç yoktu. Bu nedenle nişanlılık döneminin uzatılmasına gerek yoktu fakat 'uçuyormuş bunlar da' dedirtmemek için bir süre nazlanılmıştır. Nasipse harman sonu olsun denmiştir. Aradakilerin ikna becerisiyle, ilk yaz günlerine razı olunmuştur: Üç ayların hayırı anımsatılmıştır, biraz daha uzatılırsa Ramazan denmiştir, sonra, iki bayram arası düğün olmaz vs.
Duvak takılıp kuşak bağlanmadan önce anası öğütlerini sıralamış: "Kızım benim, güzelim! Evlenip gideceksin. Unutma ananın nasihatlerini. Kocan senin helalindir; ona yakın ol, başkalarına uzak... Kaynanan anandır. Bundan böyle, benim yerime koy... Bu evde seni sevenler olacak her zaman ancak oradaki ev evin olsun... Sen bizim parçamızsın. Ağzından çıkan sözü kalbimizle duyarız. Ancak, orada diline sahip ol da kalplerde dil yaresi açma. Kılıç yaresi onarmış da dil yaresi onmazmış... Ve bülbülün başına gelen dilinden demişler."
Duvak takılıp kuşak bağlanmadan önce anası öğütlerini sıralamış: "Kızım benim, güzelim! Evlenip gideceksin. Unutma ananın nasihatlerini. Kocan senin helalindir; ona yakın ol, başkalarına uzak... Kaynanan anandır. Bundan böyle, benim yerime koy... Bu evde seni sevenler olacak her zaman ancak oradaki ev evin olsun... Sen bizim parçamızsın. Ağzından çıkan sözü kalbimizle duyarız. Ancak, orada diline sahip ol da kalplerde dil yaresi açma. Kılıç yaresi onarmış da dil yaresi onmazmış... Ve bülbülün başına gelen dilinden demişler."
Derken, Mayıs sonlarında bir gün, zurna sesiyle klarnet sesi karışmış Damdibi köyünde. Damdibi'nde revaçta olan klarnet ve davulla zeybekler oynandıktan sonra, klarnetin acıklı nağmesiyle gelin çıkarılmış, Çamdibi alışkanlığı bağlamında da gelin ata bindirilmiş ve zurna eşliğinde, iki saatlik yürüyüşle Çamdibi'ne varılmıştır.
Azı adetten çoğu meraktan ziyaretler de sonlandıktan sonra, Çamdibi'nde yaşam olağanlaşmış, Safiye Davut'la, kaynanasıyla ve koyunlarla baş başa kalmıştır. Günler ve aylar geçerken, Safiye, anasının nasihatindeki mecaz anlamı mutlak haliyle uygulamış, kocasına ve kaynanasına hitaben ağzından tek söz çıkmamıştır. Sırası gelmiş öfkesini dağlara savurmuş, sırası gelmiş içinde kabaran mutluluğu gidip kuzularla paylaşmıştır.
Bu arada, dağ köyü olan Çamdibi'nde zorlandığı zamanlar da olmuştur. Örneğin, bin adım ötedeki köy kuyusundan, her gün en az iki kez su taşımakta çok zorlanmıştır. Ancak, giderek oranın koşullarına alışmıştır. Hatta köy çöpçatanı kanalıyla anasına gönderdiği haberde, "Anam beni merak etmesin. Ben buraya alıştım. Yumalar yerine silmeler öğrendim; düğmeler yerine ilmeler öğrendim." demiştir. Onun nasihatlarına eksiksiz uyduğunun da bilinmesini istemiştir.
Aslında, hiç olmazsa Davut'la biraz konuşsam mı ana diye sormayı çok düşünmüş fakat bunu yad kulaklara duyurmaya arlandığından, haberciye söyleyememiştir.
Diğer taraftan, kaynana dertlidir. "Bize az konuşur dedilerdi. Meğerse bu kız dilsizmiş." demeye başlamıştır. "Gönder oğlum bunu anasına. Bizi kandırdılar." dermiş dönüp dönüp. Davut umursamaz, geçiştirirmiş.
İnsanlar, içgüdüsel olarak soylarını sürdürmek isterler. İşte bunu bilen kaynana, "Bundan doğan çocuk da dilsiz olur. Davud'um gönder bu kızı." demeye başlamış. Bir süredir, "Konuşmazsa konuşmasın. Hiç olmazsa başım dinç. Senin gibi car car konuşup erkenden kocasını 'imamın kayığına' bindirmez." diyerek diklenen Davut da çocuk sözü geçince kaymaya başlamış.
Yıllardır sadece anasının sesine kulak vermeye alışık olan Davut, beklenen başka ses de gelmeyince, etkilenmeye başlamıştır. Safiye'nin sessizliğini sevgisizlik işareti gibi almış ve dertlenmiştir. Sevgi ateşi küllenmeye görsün, çabuk sönermiş. Nefesin sıcaklığı yanında sesin sıcaklığını bulamayan Davut da sonunda anasının akış yoluna girmiştir.
(Devam edecek)
Azı adetten çoğu meraktan ziyaretler de sonlandıktan sonra, Çamdibi'nde yaşam olağanlaşmış, Safiye Davut'la, kaynanasıyla ve koyunlarla baş başa kalmıştır. Günler ve aylar geçerken, Safiye, anasının nasihatindeki mecaz anlamı mutlak haliyle uygulamış, kocasına ve kaynanasına hitaben ağzından tek söz çıkmamıştır. Sırası gelmiş öfkesini dağlara savurmuş, sırası gelmiş içinde kabaran mutluluğu gidip kuzularla paylaşmıştır.
Bu arada, dağ köyü olan Çamdibi'nde zorlandığı zamanlar da olmuştur. Örneğin, bin adım ötedeki köy kuyusundan, her gün en az iki kez su taşımakta çok zorlanmıştır. Ancak, giderek oranın koşullarına alışmıştır. Hatta köy çöpçatanı kanalıyla anasına gönderdiği haberde, "Anam beni merak etmesin. Ben buraya alıştım. Yumalar yerine silmeler öğrendim; düğmeler yerine ilmeler öğrendim." demiştir. Onun nasihatlarına eksiksiz uyduğunun da bilinmesini istemiştir.
Aslında, hiç olmazsa Davut'la biraz konuşsam mı ana diye sormayı çok düşünmüş fakat bunu yad kulaklara duyurmaya arlandığından, haberciye söyleyememiştir.
Diğer taraftan, kaynana dertlidir. "Bize az konuşur dedilerdi. Meğerse bu kız dilsizmiş." demeye başlamıştır. "Gönder oğlum bunu anasına. Bizi kandırdılar." dermiş dönüp dönüp. Davut umursamaz, geçiştirirmiş.
İnsanlar, içgüdüsel olarak soylarını sürdürmek isterler. İşte bunu bilen kaynana, "Bundan doğan çocuk da dilsiz olur. Davud'um gönder bu kızı." demeye başlamış. Bir süredir, "Konuşmazsa konuşmasın. Hiç olmazsa başım dinç. Senin gibi car car konuşup erkenden kocasını 'imamın kayığına' bindirmez." diyerek diklenen Davut da çocuk sözü geçince kaymaya başlamış.
Yıllardır sadece anasının sesine kulak vermeye alışık olan Davut, beklenen başka ses de gelmeyince, etkilenmeye başlamıştır. Safiye'nin sessizliğini sevgisizlik işareti gibi almış ve dertlenmiştir. Sevgi ateşi küllenmeye görsün, çabuk sönermiş. Nefesin sıcaklığı yanında sesin sıcaklığını bulamayan Davut da sonunda anasının akış yoluna girmiştir.
(Devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder