8 Şubat 2017 Çarşamba

eyüp ağa-5

 
7
Bir At, Bir Bıçak, Bir Kurşun
 
   Bir ramazan günüdür; günlerden Perşembe. Ramazanın başı ve oruçlu olduğu için, Derviş ağa bu  gün Çivril'e pazara gitmemiştir. Beden oruç düzenine alışıncaya kadar hareket sınırlandırılmalı düşüncesiyle.
   Derviş ağanın yağız aygırı dahil tavladaki tüm atlar, hizmetten dönenlerle birlikte, arabamat kırına götürülüp çakılmıştır.  Türlü türlü taze otun coştuğu zamandır. Taze çimi ve dilfiri (yabani yonca) atlar çok sever. Atları hiç ayak değmemiş otlu bölgelere çakan Derviş ağanın büyük oğlu İzzet, bir süre atlarını seyretmiş,  geçen zamanla birlikte, günün yorgunluğu ve ramazan etkisiyle tatlı bir uyku sarmıştır bedenini. Sesli sesli ve uzun uzun esnedikten sonra, üç yüz metre kadar uzaktaki söğüt ağaçlarının altına uzanmaya karar verir.
   Birkaç gün önceki tatsız olay nedeniyle atların başında beklemek zorunda oluşunu, Hüseyin ağa ailesinin anlayışsızlığına ve kavgacılığına bağlar ve öfkeyle lanetler onları. "Bak işte! Atlarını kendi arazilerine çakıp gitmişler. Bir bakıma onların adına da bekçilik yapıyoruz burada." diye düşünür.
   Diğer taraftan, İzzet'ten bir saat kadar önce, Hasan ağanın oğlu Kamil kendi atlarını getirip çaktıktan sonra kır atına atlayıp Çivril'e gitmiştir. Belki de başka yere... İzzet de bilir ki Kamil atları bekliyorum der babasına fakat bütün gün bir yerlere gider ve akşama kadar kaybolur.
   O malum gün de aynı yalanı söylemişmiş babasına fakat niye müdahale etmedin diye sorulduğunda, orada yoktum diyememiş, "Aniden oldu, birisi atları salmış her halde, ortalık karışınca da korktum, yaklaşamadım." demiş. 'Hovardalıktaydım diyemezdi ya' diye aklından geçirmiş İzzet.
   Söğüt gölgesinde  tatlı tatlı uyurken alışık olmadığı, gırtlaktan gelen derin hırıltılar ve arada düzensiz bir ıslık sesi duyar ve irkilir. Kafasını kaldırıp baktığında, hızla uzaklaşan bir atlı görür. Hemen mavzerini kavrayıp dikilir ve atlarının hepsinin bir yöne ve huzursuz bir şekilde iplerini zorlayarak, yerde çırpınan yağız aygıra doğru baktığını görür. 'Hayırlı bir hale benzemiyor.' diye düşünür atlara doğru koşarken.
   Bakar ki yağız aygırın boynundan fışkıran kan yanına varmadan bile görünmektedir. Ayaklarını da çırpmaktaymış üstelik. Diğer atları huzursuzlaştıran da kan kokusudur. Anlar İzzet olup biteni: "Belli ki atın boynuna bıçak atılmış." der hınçla.
   Bunu yapan da  o kaçan atlı olmalı diye düşünür. Sadece atın üstünde kimin olduğunu anlayamaz. "Ya Kel Kadir'dir ya da Kel Kamil, ne farkeder!" diye düşünür kendi atına koşarken. Hemen çözer ve eyer bile bağlamadan salar kır atını kaçanın peşinden.
 
   İkindi namazı yaklaşıyordur diye doğrulur öğle namazından sonra uzandığı sedirden Derviş ağa. Tepenin en yüksek yerindeki haneyinin çatısına kurdurduğu seyir terasındadır sediri. Ayağa kalkar ve uykusunu açmak için gerinirken, bütün köyü ve çevresini kuş bakışı görebildiği konumundan etrafa bir göz atar.
   Arabamat kırı yönünde iki atlı görür. Aralarında üç yüz metre kadar mesafe vardır. İkisi de atları ölümüne sürmektedir. Uzakta oldukları için tanıyamaz fakat o sırada kulağına gelen silah sesi nedeniyle bakmayı sürdürür. Nihayet Kara Çayır boğazına geldiklerinde anlar Derviş ağa kovalayanın oğlu olduğunu.
 
   "Hata ettim silah sıkmakla." diye düşünür Mehmet Ali. "Ara kapanıyordu, can korkusu sarınca bedeni, atını daha çok zorladı."
   Köye önde giren Kamil'dir. Önce tepedeki kendi evine yönelir. Sonra, bunun hatalı olduğunu, kendisini yalnız savunmak zorunda kalacağını anlar ve atını babasının evine çevirir. Bu kararsızlık sırasında aralarındaki mesafe de azalmıştır.
   Her zaman kapalı tutulan koca kapıyı açmakla kaybedilecek zamanın riskini düşünen Kamil, atını bahçe duvarına sürer. At bahçe duvarını aşmayı başarır. Olup bitenin farkında olan İzzet, son şansım belki de bu diyerek, hemen arkasından mavzerini ateşler.
   O sırada avlusundaki kuyunun başında abdest almakta olan Kel Hasan ağa, duyduğu şamata nedeniyle doğrulur. Doğrulmasıyla düşmesi bir olur. Kamil'i bulamayan kurşun, kör kurşun, gider Hasan ağayı bulur.
   Kimi vurduğunu anlayan İzzet, telaşla evlerine döner. İzlemekte olan Derviş ağa durumu ondan da önce anlamıştır. Kendince planını kurar; onu Beş Parmak dağlarında saklayacaktır. Oradaki köylerde dostları vardır.
   İzzet, karısı Emine ve oğlu Mehmet Ali ile vedalaşır. (Emine, benim halamdır. Oğlu Mehmet Ali henüz on altısındayken vefat etmiştir)
   Sonunda mı? Sonunda bir ağa canını, diğer ağa da iki oğlundan büyüğünü kaybeder. Olaydan beş yıl sonra İzzet, Denizli damında veremden ölür.
   Köyün yaşlı kadınlarını dediği doğru mu yoksa? Arap Ahmet'in laneti mi var arabamat kırında?
  

1 yorum:

  1. '' taze çimi,dilfiri atlar çok sever '' Ben insanoğlu iken severim de , o garipler sevmez mi be Çorbacı... Bahar denince aklıma ilk gelen dilfirdir. Hazin bir öykü. Kader denilen de böyle bir şey. Allah taksiratlarını affetsin demek düşer bize...

    YanıtlaSil