3
Arabamat (Arap Ahmet) Kırı
Ak Dağın kuzeyinde bulunan ve Çivril ovasından daha yüksek olan bölgelerin suyunu taşıyan Küfü Çayı, Çivril ovasına girdiği boğazdan sonra, otuz beş kilometre kadar güneyde Menderes Nehrine karışır. Otuz beş kilometrelik yatak kimi yerde derin ve geniş olmakla beraber çoğu yerde çok yüzeyde ve dağınıktır. Bahar yağışları ve eriyen kardan kaynaklanan bol su nedeniyle, bahar aylarında Küfü çayı coşkundur ve yatağına sığmaz, taşar.
Çayın batı yakası daha yüksek olduğu için taşıntı daha çok doğu yakasındaki araziyi etkiler. Arabamat kırı da bu su basar arazilerin bir kısmıdır.
Serbanşah (Savran), Karayahşiler ve Sökmen köylerinin ortasında bir arazidir arabamat kırı. Küfü çayı nispeten yakın bir tarihte kurutulduktan sonra çok değerlenen bu arazi, taşkın zamanlarında o kadar gözde değilmiş. Her bahar su bastığından, ekim ayında ekilmesi gereken hiç bir ürün ekilemezmiş su ürünü keseceği için. Ancak bahar sonlarında sular çekildikten ve tarlalar tava geldikten sonra ekilebilirmiş. Ekerken de kurak yaz ayları da dikkate alınarak hızlı gelişen ürünler seçilirmiş. Kavun, karpuz, mısır ve benzeri... Henüz mekanize olmayan koşullarda, hatta at gücünden yararlanmanın bile sınırlı olduğu o devirlerde, toprağın tavı kaçmadan, yani bir iki hafta içinde, ancak sınırlı miktarda arazi ekilebilirmiş. Ekilemeyen arazi de haliyle otlak olarak kullanılırmış.
Çayın batı yakası daha yüksek olduğu için taşıntı daha çok doğu yakasındaki araziyi etkiler. Arabamat kırı da bu su basar arazilerin bir kısmıdır.
Serbanşah (Savran), Karayahşiler ve Sökmen köylerinin ortasında bir arazidir arabamat kırı. Küfü çayı nispeten yakın bir tarihte kurutulduktan sonra çok değerlenen bu arazi, taşkın zamanlarında o kadar gözde değilmiş. Her bahar su bastığından, ekim ayında ekilmesi gereken hiç bir ürün ekilemezmiş su ürünü keseceği için. Ancak bahar sonlarında sular çekildikten ve tarlalar tava geldikten sonra ekilebilirmiş. Ekerken de kurak yaz ayları da dikkate alınarak hızlı gelişen ürünler seçilirmiş. Kavun, karpuz, mısır ve benzeri... Henüz mekanize olmayan koşullarda, hatta at gücünden yararlanmanın bile sınırlı olduğu o devirlerde, toprağın tavı kaçmadan, yani bir iki hafta içinde, ancak sınırlı miktarda arazi ekilebilirmiş. Ekilemeyen arazi de haliyle otlak olarak kullanılırmış.
4
Arap Ahmet kimdir ya da nedir?
Bu konuda köy kabak gibi ikiye bölünürmüş. Hem de eşeyli(!) bölünme...
Erkekler dünyası, daha elle tutulur, gözle görülür bir yaklaşım göstermiş bu konuda. Buradaki arap sıfatı ırk kaynaklı değil renk bağlantılıymış onlara göre. Görenlere göre, adı geçen kişi bir Habeş'miş. Ağarmış saçı sakalı, gedik fakat beyaz dişleri ve gözlerinin beyazı çok belirgin olurmuş koyu kahve tenin yanında. Bu nedenle arap denmiş. Bu Allah'ın kara bahtlı kara kulu, yörüklerle birlikte gelir, onlar Haymana yaylasına giderken, o, sonradan adı verilen o kırda kalırmış. Dönüşü de yörüklerle birlikte olurmuş sonbahar aylarında.
Yakında işlek bir kuyunun varlığı ve çay çekildikten sonra ekilemeyen arazide yeterli otlak bulunması, ona ve üç beş keçisine yeterliymiş. O kadar yolu tepmeye ne gerek...
Yakında işlek bir kuyunun varlığı ve çay çekildikten sonra ekilemeyen arazide yeterli otlak bulunması, ona ve üç beş keçisine yeterliymiş. O kadar yolu tepmeye ne gerek...
Kadınlar dünyasına göre ise o bir kişi değil bir şeymiş. Daha duygusal, daha hayali ve daha uhrevi düşünürmüş köyün kadınları; özellikle işini tamamlayıp eleğini duvara asmış yaşlı kadınlar. Yazın duvar gölgesinde, kışın da kuytu köşelerde oturup torun gütmekmiş işleri. Torunları oyalarken veya yönlendirirken, gereğince yönlü ve etkili öyküler anlatırlarmış aralarında. Bir köşeye çekilip birbirinin bitlerini ayıklarken veya sirkelerini sıyırırken, aralarında da böyle öyküler anlatılırmış.
Erkek öyküleri sadece erkek mekanlarında anlatıldığından, çocuklar da daha çok kadınca öykülerle büyürmüş. Hikayelerin erkekçe sürümünü, ancak erkek olduktan sonra duyarlarmış.
Kadınca öyküye göre, Arap Ahmet, insan sıfatında bir kuşmuş. Nasıl uçtuğunu kimse bilmez; "Allah'ın hikmeti bu işte." denirmiş. Onlara göre Allah, Arap Ahmet'i göçmen kuşları korusun ve onlara yol göstersin diye yaratmış. "Öyle olmasa, o kuş beyinleriyle o kuşlar yollarını bulamaz gardeş." denirmiş, ağız şapırdatarak ve kafa sallayarak. "Öyle değil mi? Arabamat kırında leylek görüldüğünde o da görünürmüş gardeş. Yani o varsa leylek de vardır."
Nedeni hangi öykü olursa olsun, onun görüldüğü o bölgeye 'arabamat' kırı denmiş zamanında. Arap Ahmet bu dünyadan göçmüş fakat ismi kalmıştır geride.
Arap Ahmet'in yokluğu da iki ayrı öykü ile anlatılır: Erkekçe öyküye göre, yörüklerden duyduklarına göre, Arap Ahmet kışlakta, yani Milas'ta hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Kadınca öykü de derki, o bölgeye hakim olan ağaların baskısından bıkan Arap Ahmet leyleğe, keçileri de kırlangıca dönüşmüştür. Eşeği de sahipsiz kalmıştır. Bu arada, ağaları da lanetlemiş ve "Topraklarının semeresini yemek yerine birbirlerini yesinler inşallah!" demiştir.
Bu hikayeye inananlara göre, ağaların zürriyeti, o zamandan beri sürtüşür vuruşur olmuştur.
Arap Ahmet'in yokluğu da iki ayrı öykü ile anlatılır: Erkekçe öyküye göre, yörüklerden duyduklarına göre, Arap Ahmet kışlakta, yani Milas'ta hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Kadınca öykü de derki, o bölgeye hakim olan ağaların baskısından bıkan Arap Ahmet leyleğe, keçileri de kırlangıca dönüşmüştür. Eşeği de sahipsiz kalmıştır. Bu arada, ağaları da lanetlemiş ve "Topraklarının semeresini yemek yerine birbirlerini yesinler inşallah!" demiştir.
Bu hikayeye inananlara göre, ağaların zürriyeti, o zamandan beri sürtüşür vuruşur olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder