9 Nisan 2017 Pazar

Topçu Çavuşu -2/3

 -III-
 
      Balıkesir'den başlayan tren yolculuğu Afyon'da sonlanacak, orada aktarma yapılacak ve memlekete doğru sürecek.
      Bu yolculuk, yolculukların en ağırı ve en acısıydı. Geride, Kaz dağlarının batı yamaçlarında bıraktığı topçu siperi, ağır anlamlar içeriyordu. Savaş bitmiş, mağlup olunmuş...  Gözlerinin önündeki denizin bir adasında, bir Fransız zırhlısında imzalanan ateşkes sözleşmesine göre, yenilgi kabullenilmiştir.
      Kendi elleriyle topun kaması sökülmüş, kendi kalbini kendi elleriyle sökmüşçesine, derinleri yakan bir acı içinde, kama gözlemciye teslim edilmişti.
     Olağan bir terhis halinde yola çıkan asker, sıla hasretiyle ve kavuşma hayalleriyle dolu olması gerekirken, askerin ruhu, kavuşmayı hakketmemişçesine dağınıktı; yarısı geride, diğer yarısı ileride. Bu teslim oluş,bu teslim ediş, kırılmış gururun ve alınamamış öcün etkisiyle, memleketine yollanan askerin ruhunu da teslim alıyordu sanki. Yolculuk boyunca, bütün kelimeler kırık ve ümitsiz çıkıyordu açılmayan ağızlardan.
     Topçu çavuşu  Molla Ahmet oğlu Hamdi, Ayvalık'taki mevzide, kanayan kalbini teslim ettikten sonra, ruhu geride kalmışçasına, değişik kara araçlarıyla Balıkesir'e getirilmiş ve oradan bindirilmişti trene. Asker hayatındaki Molla Ahmet oğlu Hamdi Çavuş ismi, yollar aşıldıkça, giderek Molla Ahmet oğlu Hamit'e dönüşüyordu. Hatta arada bir cılız bir ses, "Halil'im sen misin, geldin mi?" diyordu. Rahmetli amcasının zevcesi Hörü ananın sesiydi bu. Kırım seferinden dönmeyen oğlu Halil'in anısına, doğumundan beri onu Halil diye çağıran yaşlı ve yaslı bir kadının cılız sesiydi...
     Kömür bulursa kömür, odun bulursa odun yakan kara tren, Dursunbey'e doğru sallanırken, komşu kompartımanlardan birinden yayılan Çanakkale türküsünün etkisiyle, Savranşa köyünden ayrılan Hamit, İzmir'de, Sarı Kışla 'da buldu kendisini. Kızıl Çullu'da tamamlanan eğitimi sonunda, Ayvalık'taki topçu birliğine sevkini beklerken, aynı şekilde Manisa'daki birliği Çanakkale'ye taşınan abisi Mustafa ile orada buluşmuştur. (Bu buluşma onların son görüşmesi olmuştur fakat Hamit bu gerçeği henüz bilmemektedir.)
     Tam köydeki sevdiklerini gözünün önünde sıralamışken, Dursunbeyli'den trene binen sarıklı sakallı birisinin İttihatçılar karşıtı sözleri doldurur kompartımanı. Kendisinin de itilafçı olduğunu söyler, söz arasında. Onun sözlerini, bölük gediklisinin söyledikleriyle yakın fakat bölük komutanının sözleriyle taban tabana zıt bulur. Genç topçu subayının sorunları ve çözümlerini ifade ediş biçimi, yaşlı gediklinin daha çok dinsel yaklaşımlı açıklamalarına göre daha akla yakındı ancak doğrusu hangisi? Ümmet olmak yeterli mi yoksa millet olmak da mı gerekiyor? Babası Molla Ahmet gelir aklına. O ne der acaba bu konuda? Adının Mollası medrese eğitiminden geldiğine göre, bu konuları biliyordur belki de.
     Babası aklına gelince anası durur mu? Mavi gözler doldurur ortamı. Gözlerin buğulu ışıltısı, güler yüzün -bir hüznü örtmeye çalışan- huzuru ve ana kokusu doldurur kompartımanı. (Ana kokusunu özlemeyen var mıdır?) Ümmü ana onu sımsıkı kucaklamıştır ve oğlunun kokusunu çekmektedir içine, oğlunu da içine çekercesine. Onun nefesini hisseder Hamit boynunun sol tarafında. Gözleri yaşarır. Gözlerini gizler ötekilerden, sanki onların gözü yaşlı değilmiş gibi. Ruhu travmalarla darmadağın olmasa ve dikkat etse, anasının gözlerindeki buğunun ve huzurlu görünmeye çalışan yüzün altında titreşen huzursuzluğun, sadece kendisine duyulan özlemin sonucu olmadığını da anlardı. Beden yorgun, ruh yorgun... Anlayamadı işte! Çünkü insan zihni, en son deneyimlediklerini hikaye etmeye yatkındır. O da askere uğurlanışını anımsıyor aile bağlamında.
     Nihayet o itilafçı adam iner de Tavşanlı'da, kompartıman aranan huzuru bulur; sessiz, huzurlu ve uykulu bir yolculuk sürer Kütahya'ya doğru.
     Kütahya'ya yaklaşırken uyandırılır. "Kütahya!" diye bağıran kondüktörün sesiyle mi yoksa yanında oturan Emirdağlının dürtmesiyle mi uyandığını anlayamaz. Neredeyse ikisini aynı anda algılamıştır. Oysa ki, yanındaki askerin dürtmesinin nedeni, başta belirtilen atış hazırlığı komutunu, hem de aynısını, yüksek sesle sayıklayıp durmasıdır. Ülkesinin onurunu kıran ateşkes sözleşmesinin içinde imzalandığı o Fransız zırhlısı hedeftedir hala. Ateşkesten  kısa süre önce Midilli dolaylarında duman saçan Agamemnon adlı Fransız zırhlısı... Kısacası, çok istese de verilemeyen, verilemediği için öz benliğini sarsan o ateş emridir bu sayıkladığı. Ateş emrini düşlerinde vermektedir artık.  

1 yorum: