-I-
İhtiyar adam zatürreye yakalanmış, ateşler içinde yanmaktadır. Öyle bir ateş ki yorgan tutuşacak gibi. Hani 'havale geçiriyor' derler ya halk arasında... İşte, o aşamaya gelmiş ateşten. Yüksek sesle bir şeyler söylüyor uykusunda. O kadar yüksek ki yandaki şiltede uyumakta olan çocuk bile uyanıyor irkilerek. Tedirginlikle yatağında hafif doğrulduğunda, bir el bastırıyor onu yat dercesine.
"Korkma oğlum!" diyor anneanne. "Deden sayıklıyor. Biraz ateşlendi de."
Çocuk gözlerini dikip dedesini gözlerken dede top menzili veriyor:
"Menzil beş fersah! Zaviye kırk derece amudi! Nakıs seksen derece ufki! Barut hakkı iki bağ! Nişan al! Ateş!"
Arada bir sessizlik oluyor. Çocuk tam yeniden dalmak üzereyken dede yeniden kıvranmaya başlıyor ve arkasından bağırıyor:
"Sür! Kır atlı doru atlıyı geçti!"
"Düşünde eşkıya ya da asker kaçağı kovalıyor yalım." diye fısıldadı anneanne.
"Düşünde eşkıya ya da asker kaçağı kovalıyor yalım." diye fısıldadı anneanne.
İhtiyar kadın, bir yandan, korkmasın diye torununa açıklama yetiştiriyor, diğer yandan da bir şeyler aranıyor telaşla. "Nerde bu ocağı sönmeyesinin sirkesi!" deyişinden sirke aradığı anlaşılıyor. Onu bulamayınca, tülbendini ıslatıp bolca da kolonya döküyor ve onunla adamın alnını, yüzünü ve ensesini siliyor. Islanan cilt ateş etkisiyle kısa zamanda kuruduğundan silmeyi sürdürüyor, hatta ıslaklığı artırmak için tülbendi yeniden ıslatıyor. Bu kez kolonya serpmiyor nedense. Silmeye devam ediyor ve kendince belirlediği bir anda, ıslak bezi uygun boyuta katlayıp kocasının alnına yerleştiriyor.
Islak silmeler fayda sağlamış olmalı ki dede biraz sakinleşiyor, nefes aralıkları düzene giriyor ve sanki uyumaya başlıyor. Aslında, sayıkladığı sırada da uyuduğuna göre, uyumaya başladı derken bilinen uyku haline geçti demek istiyorum.
Önce çocuk, nice sonra da yaşlı kadın uyudular dedenin ardından. Ancak, ne yazık ki, bu rahatlama geçiciydi.
-II-
Kasabanın çevresindeki okula yakın bir köyde, sadece bir gözden ibaret olan bu evde bulunmalarının nedeni, torun okutmaktı.
İlkokul öğretmeninin tavsiyesiyle parasız yatılı sınavına hazırlanılmış, tam sona gelindiğinde, dedenin karşılaştığı tanıdık bir ortaokul öğretmeni:
"Hamit Ağa ben de seni akıllı biri zannederdim. Bu yumruk kadar çocuğu nasıl kıyıp da yatılıya gönderirsin. Burada okul mu yok, öğretmen mi yok? Ha, ne dersin Hamit Ağa? Tut bir ev şuradan, al yanına teyzemi, gel de güzel güzel okut çocuğu." deyince dedeyi bir düşüncedir aldı. Hak da verdi ona ve aynı zamanda 'akılsız' sayılmayı da kabullenemezdi. Evrakları katlayıp iç cebine soktu. O evrak, o cepten bir daha çıkmadı.
"Haklısın hocam." dedi. "Yarından tezi yok buyurduğun yönde hazırlanırız."
Sahibinin kendi evine bitişik, yapılışında geniş olan hayatın bir ucuna yerleştirilmiş kutu gibi bir oda bulundu. Küçümseme yok bu betimlemede. Hatta denebilir ki yaygın öğrenci evleri yanında birinci sınıftı odamız; yeterli yapı kalitesinde ve güvenlikli.
Gerçeği, acı gerçeği, ertesi gün öğle yemeği için eve geldiğinde öğrenecekti çocuk. Henüz soğumamış yemek tenceresi sacayağının üstündeydi fakat evde kimse yoktu.
"Köye gittiler." dedi ev sahibi. Anlaşıldı. Pek çok öğrenci gibi yalnız kalacaktı bundan sonra.
Çocuk yeni yaşama alışadursun. Biz dönelim gene dedeye.
Sahibinin kendi evine bitişik, yapılışında geniş olan hayatın bir ucuna yerleştirilmiş kutu gibi bir oda bulundu. Küçümseme yok bu betimlemede. Hatta denebilir ki yaygın öğrenci evleri yanında birinci sınıftı odamız; yeterli yapı kalitesinde ve güvenlikli.
Gerçeği, acı gerçeği, ertesi gün öğle yemeği için eve geldiğinde öğrenecekti çocuk. Henüz soğumamış yemek tenceresi sacayağının üstündeydi fakat evde kimse yoktu.
"Köye gittiler." dedi ev sahibi. Anlaşıldı. Pek çok öğrenci gibi yalnız kalacaktı bundan sonra.
Çocuk yeni yaşama alışadursun. Biz dönelim gene dedeye.
Anlaşılan bu hikayenin kahramanı sensin Çorbacı ! Bundan on gün önce 1961-62 yılında tek göz odalı evde birlikte kaldığımız arkadaş , eşi ile birlikte iki gece misafirim oldu . Birlikte göz yaşlarımızı döktük, içimizde yıllarca birikmiş olan ağıları def ettik. Zor yıllardı be Çorbacı... Oysa henüz hikayenin sadece bir bölümünü okudum, diğerlerinden haberim yok ! Olması da gerekmiyor bizim kuşaklar için. Çünkü herkesin hayatı bir roman , herkesin anlatılacak bir hikayesi var ! Şu andaki kuşaklar ne anlatacaklar ; babam bana cep telefonu almadı, eve internet bağlatmadı, markalı spor ayakkabısı almadı , kızlar-oğlanlar bana yüz vermedi...
YanıtlaSil