16 Mart 2017 Perşembe

Yıldız / 2

 
Yıldızlar Arasında
     Evet... Dediğim gibi... Halil sinema yıldızı olmayı hayal ediyordu.
     Gazete dergi karıştıran birisi olarak konservatuar yolunu duymuştum oyunculuk alanına gidecekler için:   
     "Konservatuara mı gideceksin?" diye sormuştum Halil'e bir ara. O öyle bakmıyordu olaya.
     "Tiyatro oyuncuları veya sinemada karakter oyuncuları için gerekli konservatuar." diyordu. Oysaki Halil jön olacakmış. Esas oğlan yani... Jönler yarışmalarla keşfedilirmiş.
     Halil kendisini yıldızlardan birine benzetiyordu. O da bir yarışmada dikkat çekmişmiş.  Tamer Güney'di öykündüğü sanatçı. (Bana göre hiç ilgisi yoktu aslında. Olsa olsa biraz dolgunca olan dudakları andırıyordu onu.)
     Onun bir filmindeki duruşunu benimsemişti. İyi yetişmiş bir iyi aile çocuğunun iyimser duruşu öne çıkıyordu o filimde. Geniş yüzü açmak için saçlarını kabarık taratmıştı yönetmen. Top ense saç tuvaleti, profil görüntülerde daha heybetli ve daha erkeksi bir hava veriyordu fakat alt dudak ile çene çıkıntısı arasındaki orantısızlığı ve derin kavisi dikkate alarak, profil görüntülerde hiç yakın plan çalışmıyordu yönetmen. Öte yandan, etli, düzgün ve gülümseyen dudakları cepheden yakın plan gösteriyordu sıklıkla. Gişe rekorunu genç kızların düşüne giren dudakları yakın plan gülümseterek kırmayı tasarlamıştı anlaşılan.
     Onun gülümseyişini kendi yüzüne oturtmaya çalışıyordu Halil. Bir yandan yeterince dolgun olmayan dudaklarını öne çıkararak dolgun göstermeye çalışırken, öte yandan o izlenimi bozmadan geniş geniş gülümseyebilmek zor ve gülünç oluyordu elbette. Bu açıdan arkadaşlar arası kıkırdaşmalar olsa da, Halil rolüne kendisini iyice kaptırdığı için, bunları algılamıyor veya algılasa da aldırmıyordu.
     Ergen çağlarda başka başka kavak yelleri esiyordu her bir başta. Bilirsiniz, geniş gövdesinin gölgesi nedeniyle oluşan sıcaklık farkı, sürekli bir esinti yaratır kavak ağacı boyunca ve o esinti yaprakların oynayışından anlaşılır. Ergendeki değişen ruh hali de kavak yeli gibi kesintisizdir. Her şey kolay, her şey imkansızdır an be an. Duyguları ile aklı arasında gider gelir öğle sıcağında salınan kavak yaprakları gibi. Bir yandan sürekli rekabet halinde olduğu baba otoritesini yıkma çabası, diğer yandan yoğrulmaya hazır yumuşaklıktaki ana sevgisini şekillendirme planları... Ve bir başka zaman, yıkmaya çalıştığı otoritenin eksikliğinden tedirgin oluş ve kullanmaktan hoşnut olduğu ana sevgisinden sıkılış... Bunları tüm erkekler yaşamıştır değişik zamanlarda ve değişik oranlarda.
     Bu durum arkadaşım Halil için de geçerliydi. Bir süredir babasızdı. Ergenliğe adım atmadan yıllar önce yitirmişti babasını. Bu erken kayıp nedeniyle baba imgesi tam yerleşmemişti. Baba ilişkisini bilinçli çağında yaşamadığı için, bu imge, anılarından arta kalan ve çevresini gözleyerek edindiği izlenim kadardı sadece. Dıştan görünüş de, bilirsiniz, çok zaman gerçeği yansıtmaz. Bu bakımdan, Halil'deki baba imgesi, hayatın gerçekleri ile tam çakışmıyordu; daha ziyade, idealize edilmiş özellikler ve ilişkiler zinciriydi ona kalan. Geçmişi anmaktan ve ölmüş kocasını zaman zaman kötülemekten kaçınmayan anasından duydukları, bu idealize tanıma uymadığından,  tedirginliğe ve isyan duygusuna sokuyordu Halil'i. Sık sık ortadan kaybolan, ortaya çıktığında da cebinde her zaman kaba şeker bulunduran tütün kokulu bir adam kötü olamazdı. İçin için anasını suçladığı olurdu kimi zaman. Babasının öyküsünü biliyordu elbette. Anasından duydukları ile çevreden duydukları ana hatlarıyla uyumlu olduğu için, anasının biraz abartılı fakat doğru konuştuğunu biliyordu. Abartışın nedeni de, neye hizmet ettiği meçhul çabalardan sonra, yaşamın olanca yükünü karısının omzuna yükleyip öbür dünyaya kaçan adama öfke duymak diye yorumluyordu sakin zamanlarında.
     "Kimi zaman afyon kaçakçılığı, çoğu zaman da define arayıcılığı... Kolay yoldan kazanç ve mevki kazanma peşinde harcamıştı ömrünü." diyordu merhum kocasından söz ederken. "Sonunda, ikisi kız üç çocuğu Huriye karısına (kendisi ' Hörü garısına' diyordu) bırakıp düştüğü yarın dibinde üç gün sonra bulunmuştu ölüsü. Uçurumun yükseklerinden, dik yarın ortalarındaki bir ine inmeye çalışırken sarkıttığı ip hala orada duruyordu, idam kemendi gibi."
     Bütün bunları biliyordu Halil. Ve hala,  o tütün kokulu nefesi, güzel gülümsemesi ve uzattığı bir avuç şekerle onun kahramanıydı babası. Anasınıysa, peşinden gidilesi biri değil, ortak yaşamın bir parçası olarak görüyordu.

1 yorum:

  1. Bizim köyde , iki Huriye vardır . Birisi yaşasaydı şu anda 125 yaşında olurdu ; HÖRİ GADIN derdi ona köyümüz. Diğeri sınıf arkadaşım ,69 yaşında ; ona da HÖRANIM deriz. Maruzatım bundan ibarettir...

    YanıtlaSil