MAKİNEDİR MAKİNE
Orak makinesi getirmiş Hacı Ahmet dayı dediler.(Hacamat diye kısaltarak söylerler.) O da neymiş diye geçirdim içimden orak diye bilinen aleti ve tırpanı düşünerek. "Neredeymiş?" diye sordum. Anladım yakın bir yerdeymiş; sıradan bir günde oynadığımız bir mesafeden bile yakın. Okulun arkasındaki tarlamızı biçiyormuş. Bu durumda büyüklerden izin almadan gidebilirim. Hoş, o sıralarda, işin kaynadığı o mevsimde, izin alacak birisini arasan da bulamazsın.
Okula yaklaştığımda, kanatlı bir devin, üstelik dört kanatlı bir devin, bizim atları kovaladığını zannettim ilk anda. Yaz sıcağının neden olduğu pusarıklık nedeniyle sürücü oturağındaki babamı seçemiyorum henüz.
Not: (Resim öyküdeki makineden farklı. Günümüzde, traktör kuyruk milinden güç alan bir model bu. Öykümüzdeki makine, tırnaklı demir tekerleklerden, dişliler kullanılarak güç alırdı. Yani atlar makineyi çekmekle kalmaz aynı zamanda makinenin hareketlerine güç sağlardı. Çalışırken, yandaki çeyrek dairelik sandık yatay konuma indirilir. Kanatlar (tırmıklar) daha açık konuma geçer, en az birisi sandığın içini süpürürken, onu izleyen ikincisi bıçaklara doğru inerdi. Sandığı terk eden kanat yükselirken dördüncüsü sandığa doğru dönerek inerdi.
Makinenin sol yanına bir sürücü oturağı takılırdı.
Resimdeki makine nakil düzenindedir.)
Sonunda devin yanına yaklaştım. Dev babamın kontrolündeydi. Önce arkasından izledim tozuna samanına aldırmadan. Yatırılıp biçilen ve sandığın içinde biriken buğday saplarını gördüm. Sonra sol taraftan babamın hizasından sürdürdüm gözlemeyi. Yükün ağırlığından iki büklüm, kan ter içinde ve soluk soluğa ilerleyen atları izledim.
Sonra, babam beni oturağa oturttu. Ben söyleyince şu kolu kaldır dedi. Dizginler onun elindeyken yürüdük. Bıçaklar göz takip edemez hızla gidip geliyor, dibinden kesilen ekin dalları sıralı tırmık kanat tarafından sandığa yatırılıyordu. Babam işaret verdiğinde sandık dolmuştu. Ben kolu kaldırınca, ekini bıçağa yatırıp geçmekte olan son kanat, havaya kalkmadan sandığı çeyrek daire boyunca süpürdü. Biçilen ekin düzgün bir demet halinde yere kaydı. Bu çevrimi birkaç kez daha tekrarladıktan sonra benim inmem gerekti. İşi yavaşlatıyordum.
İnsan makine ilişkisini yaşadığım o an makineye tutuldum. Benim bileğimin bir hareketi, babamın bile kucaklayamayacağı miktarda ekini, başakların hepsi bir tarafta olmak üzere, düzgün bir şekilde yere yığıverdi. Sevdalandım, makinenin bir parçası olasım geldi.
Babama çırak oldum bir süre. Makine kullanma yaşında olmadığımdan, işim getir götürden, zaman zaman makinenin belirli yerlerine gres basmaktan ve istirahat anında, babam uyurken atlara göz kulak olmaktan ibaretti.
Daha kendi ekinlerimizin biçilmesi bitmeden, bir çift at ve bir yetişkin kişi daha olsa demeye başladı babam. İş hızlı ilerliyordu ve 'benim buğdaylar da biçilecek Hacamat, hani senin filanca tarlanın yanındaki' diyenler vardı.
Kazanç potansiyelini gören babam ortak buldu. O da Hacı Emindi. (Kısaca hacemin derlerdi.) İkisi de doğuştan hacı...
Hacılar ortaklığı benim çıraklığı bitirdi.
Biçilecek son dal yere düştükten sonra harman işi başlayacaktı. Makine kullanan bilir ki başlarken ve işin sonunda makine bakım ister. Babam da bunu biliyordu ve makineye depolama bakımı yapıyordu. Bıçaklar söküldü, gres yağıyla sıvandı paslanmaya karşı. Kam yolları temizlendi ve yeniden yağlandı. Yanık gres bitinceye kadar dişli kutusuna gres basıldı. Sandık söküldü ve yağıştan korumalı bir duvara dayandı.
Bıçak ve oturak bir yakacak yığınına dayanmış bir kenarda duruyordu babam işini görürken. Benim gözüm oturaktaydı. Bir otursam diyordum. Makinenin tıkırtısını, ekinlerin devrilişini ve benim bir hareketimle koca bir demet buğday sapının yere kayışını hayal ediyordum. Babam hissetti içimden geçeni. "O bıçaktan uzak dur dedi. Çok keskin!"
Babamın meşgul bir anında oturağa tırmandım. Muradıma ermiştim. Ancak, çok uzatmadan, babam fark etmeden inmeliydim. Sandalyeden kayıverdim. Bir dikkatsizlik veya şanssızlık eseri sol ayağım bıçağa dokundu. Dokunma duyusundan daha çok derin bir yanma duyusuyla anladım bunu. Bıçak ayağımın üst kısmını kesmişti. Ağlamayı erteleyerek hemen oradan uzaklaştım. Ekmek yapmakta olan anamlara varınca, bastım velveleyi. Yara temizlendi, hamurdan bir merhem ile sarıldı.
Kabak çekirdeğini andırır bir yara izi kaldı o günün nişanı olarak sol ayağımın üzerinde, parmakların iki üç santim üstünde. Makinenin nişanıydı bu.
Sevdalandım ona ve nişanlandım.
![]() |
günümüzde traktörden güç alan tip. Bk: Not |
Not: (Resim öyküdeki makineden farklı. Günümüzde, traktör kuyruk milinden güç alan bir model bu. Öykümüzdeki makine, tırnaklı demir tekerleklerden, dişliler kullanılarak güç alırdı. Yani atlar makineyi çekmekle kalmaz aynı zamanda makinenin hareketlerine güç sağlardı. Çalışırken, yandaki çeyrek dairelik sandık yatay konuma indirilir. Kanatlar (tırmıklar) daha açık konuma geçer, en az birisi sandığın içini süpürürken, onu izleyen ikincisi bıçaklara doğru inerdi. Sandığı terk eden kanat yükselirken dördüncüsü sandığa doğru dönerek inerdi.
Makinenin sol yanına bir sürücü oturağı takılırdı.
Resimdeki makine nakil düzenindedir.)
Sonunda devin yanına yaklaştım. Dev babamın kontrolündeydi. Önce arkasından izledim tozuna samanına aldırmadan. Yatırılıp biçilen ve sandığın içinde biriken buğday saplarını gördüm. Sonra sol taraftan babamın hizasından sürdürdüm gözlemeyi. Yükün ağırlığından iki büklüm, kan ter içinde ve soluk soluğa ilerleyen atları izledim.
Sonra, babam beni oturağa oturttu. Ben söyleyince şu kolu kaldır dedi. Dizginler onun elindeyken yürüdük. Bıçaklar göz takip edemez hızla gidip geliyor, dibinden kesilen ekin dalları sıralı tırmık kanat tarafından sandığa yatırılıyordu. Babam işaret verdiğinde sandık dolmuştu. Ben kolu kaldırınca, ekini bıçağa yatırıp geçmekte olan son kanat, havaya kalkmadan sandığı çeyrek daire boyunca süpürdü. Biçilen ekin düzgün bir demet halinde yere kaydı. Bu çevrimi birkaç kez daha tekrarladıktan sonra benim inmem gerekti. İşi yavaşlatıyordum.
İnsan makine ilişkisini yaşadığım o an makineye tutuldum. Benim bileğimin bir hareketi, babamın bile kucaklayamayacağı miktarda ekini, başakların hepsi bir tarafta olmak üzere, düzgün bir şekilde yere yığıverdi. Sevdalandım, makinenin bir parçası olasım geldi.
Babama çırak oldum bir süre. Makine kullanma yaşında olmadığımdan, işim getir götürden, zaman zaman makinenin belirli yerlerine gres basmaktan ve istirahat anında, babam uyurken atlara göz kulak olmaktan ibaretti.
Daha kendi ekinlerimizin biçilmesi bitmeden, bir çift at ve bir yetişkin kişi daha olsa demeye başladı babam. İş hızlı ilerliyordu ve 'benim buğdaylar da biçilecek Hacamat, hani senin filanca tarlanın yanındaki' diyenler vardı.
Kazanç potansiyelini gören babam ortak buldu. O da Hacı Emindi. (Kısaca hacemin derlerdi.) İkisi de doğuştan hacı...
Hacılar ortaklığı benim çıraklığı bitirdi.
Biçilecek son dal yere düştükten sonra harman işi başlayacaktı. Makine kullanan bilir ki başlarken ve işin sonunda makine bakım ister. Babam da bunu biliyordu ve makineye depolama bakımı yapıyordu. Bıçaklar söküldü, gres yağıyla sıvandı paslanmaya karşı. Kam yolları temizlendi ve yeniden yağlandı. Yanık gres bitinceye kadar dişli kutusuna gres basıldı. Sandık söküldü ve yağıştan korumalı bir duvara dayandı.
Bıçak ve oturak bir yakacak yığınına dayanmış bir kenarda duruyordu babam işini görürken. Benim gözüm oturaktaydı. Bir otursam diyordum. Makinenin tıkırtısını, ekinlerin devrilişini ve benim bir hareketimle koca bir demet buğday sapının yere kayışını hayal ediyordum. Babam hissetti içimden geçeni. "O bıçaktan uzak dur dedi. Çok keskin!"
Babamın meşgul bir anında oturağa tırmandım. Muradıma ermiştim. Ancak, çok uzatmadan, babam fark etmeden inmeliydim. Sandalyeden kayıverdim. Bir dikkatsizlik veya şanssızlık eseri sol ayağım bıçağa dokundu. Dokunma duyusundan daha çok derin bir yanma duyusuyla anladım bunu. Bıçak ayağımın üst kısmını kesmişti. Ağlamayı erteleyerek hemen oradan uzaklaştım. Ekmek yapmakta olan anamlara varınca, bastım velveleyi. Yara temizlendi, hamurdan bir merhem ile sarıldı.
Kabak çekirdeğini andırır bir yara izi kaldı o günün nişanı olarak sol ayağımın üzerinde, parmakların iki üç santim üstünde. Makinenin nişanıydı bu.
Sevdalandım ona ve nişanlandım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder