PULLUK DEVRİ (Devam)
Devir devretmiş, feleğin çarkları çalışmayı sürdürmüştür. Filancaoğlu Mehmet, Samancıoğlu Mehmet Ağa olmuştur. Ailede, okumuş da vardır, alamancı da vardır artık. Samancıoğlu yükselenlerdendir. Bunu söylediğimizde, Mehmet Ağa gerilemekte demiş olmuyoruz. Onun çarkları da iyi dönüyor.
Bu arada, en iyi sağaltıcılardan biri olan zaman da boş durmamış, iki ailenin de yarasını kapatmış ve onları selamlaşır hale getirmiştir.
Bu arada, en iyi sağaltıcılardan biri olan zaman da boş durmamış, iki ailenin de yarasını kapatmış ve onları selamlaşır hale getirmiştir.
Bir önceki bölümde, kadınlar dünyasında kurulan bir tasavvurdan ve yayılan bir fısıltıdan söz etmiştik. Samancıoğlu'nun okumuş oğluna ağanın torununu uygun bulanlar, uygun kulaklara uygun şeyler fısıldamışlardır. Kaşların çatılmadığı görülünce de sıralı adım atılmıştır.
Buralarda, bu konudaki ilk adım kadınlarca atılır. (Erkekler habersizdir sanmayın.) Erkek tarafının kadın büyükleri, yanlarına hatırlı birilerini de alarak, 'hayırlı bir iş için' kız evine konuk olurlar. Hoş karşılanır ve 'nasipse olur' denirse, kesin söz için, aynı ziyareti erkekler heyeti yapar. Aslında bu, erkekler kendilerini önemli zannetsinler diye icat edilmiştir. Bir önceki ziyarette olumlu hava verilmişse, ailelerin erkekleri de o havanın arkasındadır zaten. Erkek dünyası, karar farklı bir süreçte alınmışsa bile, görünüşte son sözü söyleme tekelini bırakmaz.
Bu süreç evrilirken, kız babası ile bir arkadaşı arasında, kahvenin bir köşesinde, özel olduğu belli bir konuşma geçmektedir. Buna daha sonra döneceğiz.
Takip eden gün, köye çağrılan damat adayı ile babası arasında da uzun uzun (zaman zaman ateşli) konuşulmuştur bu girişim. Neler konuşulduğunu o gün için duyamadık. İlerde duyulur. İlla ki duyulur. Samanoğlu'nun sırdaşı ile görüşme olanağı bulamadım henüz.
Ben mi kimim? Mozaik ustasıyım. Ben herkesin sırdaşıyım. Sırları dağarcığıma doldurur ve zaman zaman çalkalarım. Zaman bulduğumda da onları döker ve mozayiği tamamlamaya çalışırım. Farklı resimlerin parçaları bir diğerine de uyabiliyor. Ne kadar çabalasam dolmayan boşluklar çıkarsa, başka bir zamandan veya mekandan uyarlama veya olmazsa uydurma hakkım da var. Örneğin, sizi anlatabilirim ancak sizi size benzetmek gibi bir sözüm yok. Bu şekilde, kimsenin sırrını açıklamış da sayılmam.
Heyetler arası görüşme olumlu sonuçlanırsa, çok zaman geçirmeden, kadınlar arası küçük bir eğlence düzenlenir ve gelin-kıza kaynana tarafından yazma örtülür. (Sonradan yazmanın yerini yüzük almıştır.) Bu törene küçük nişan veya yazma nişanı derler. Daha ilerideki bir günde, yemekli eğlenceli, davetli hediyeli bir nişan daha yapılacaktır. Buna da koca nişan derler. Koca nişan yapıldığında düğün yakın demektir.
Sistem uyumlu çalıştı ve yazma nişanı yapıldı.
Koca nişan ve düğün için sonbahara söz alındı, 'nasip olursa sonbahara' denerek. Kız daha küçüktü. Yasal nikah yaşı ancak sonbahara doluyordu. Onun için 'nasipse sonbahara' idi. Anladığınız gibi, kimse imam nikahı ile kız vermiyor artık. Tamam, tamam! İmam nikâhı da sürüyor, ancak ve ancak resmi nikahtan sonra.
(devam edecek.)
Şu gençler dünya evine girseler de kurtulsak... 1967 de, bizim köyde anlattığın olayın benzeri yaşandı ve ben hayatımda ilk ve son kez sağdıç rolüne soyundum. Ne yazık ki , fotoğraf makinesi olmadığı için bu olayın fotoğrafı yok. Ancak beynimdeki birbirinden renkli kareler henüz renklerini soldurmadan duruyor. İnşallah bir gün yazıya dökülürler. Sen bahsetmesen unutulup gitmişlerdi bile. Sağ olasın Çorbacı...
YanıtlaSil