20 Mayıs 2016 Cuma

YOĞURT SUYU -1/5

 
KARASABAN DEVRİ
 
   Devirlerden karasaban devriydi. Öykümüz bu devrin sonlarına doğru bir zaman diliminde geçiyor.
   Karasaban, tekerlek kadar olmasa da, çok uzun sürede ve çok az değişerek, ademoğlunun kullanımında kalmıştır. Asırlar boyunca sadece, yere batan ucuna demirden bir bıçak eklenmiştir desek abartı olmaz. Çekici güç olarak da insandan hayvana geçiş bile asırlar almıştır. Karasabanın en iyi uyum gösterdiği güç de öküz çifti olmuştur. Bu nedenle, karasaban deyince öküz, öküz deyince kağnı ve karasaban akla gelir.
    Bilindiği gibi, en azından bilindiğini sanıyorum, karasaban, toprağa en çok on santim batar ve toprağı devirmeden kabartarak ilerler. Bunun verdiği yük altındaki bir çift at hızlı yürüyeceğinden, sabana hakim olmak için çiftçinin koşar adımla çalışması gerekir; zorlar çiftçiyi.  
   Bunun yanında, verimsiz olan karasabanlı tarımın yarattığı artı değer, elde edilmesi ve bakımı daha pahalı olan atın kullanılmasının gerekliliğini doğrulamaz.
   Böylece, karasaban ve öküz, birbirini var edegelmiştir uzun süre. 
   Bu şekilde sürdürülen tarımda, ekilebilen arazi miktarı çok düşük kalmıştır. Birkaç yıl aralıklarla ekilen tarlalar da dikkate alındığında, genellikle ekilmeyen arazi, ekilebilen araziden kat ve kat fazla olmuştur bu devirde. Bunun sonucunda da, geniş mera varlığı nedeniyle, hayvancılık eker-biçer tarımdan daha önemli olmuştur.
   Bunları şunun için anlatıyorum: Savaşlarda kaybedilen erkek nüfusun çokluğu, yaşayan nüfusun eğitimsizliği ve sağlık altyapısının zafiyeti gibi olumsuzlukların da etkisiyle, karasaban devri yoksulluk devridir, açlık devridir.
   Anlatacağım olayın gereğince anlaşılabilmesi için, bu ortamı ana çizgileri ile açıklamak gerekiyordu.
   Her olayda bir zaman boyutu olduğu gibi bir de mekan boyutu vardır. Mekanlardan da, 'su akar- onlar bakar' türü, kuru tarım yapılan, Anadolu platosunda bir köy seçin. Anlatacağım türde veya benzeri olaylar hepsine de uyar. Benim seçtiğim köy Ovaköy diye bilinen bir köy.
   Bildiğiniz gibi, her köyün bir yoksul Mehmet ağası vardır, bir de sarı çizmeli  Mehmet ağası. Durum, bu köyde de buna benzer: Birkaç sarı çizmeli yanında, çokça yoksul Mehmet vardır. Öykünün takibini kolaylaştırmak için, bundan sonra, bu öyküdeki sarı çizmeliyi kısaca Mehmet Ağa, diğerini de, yoksulun, kendisi gibi adının da önemli olmamasından dolayı, Filancaoğlu olarak anmakla yetineceğiz.
   Ovaköy benzeri köylerde, ağalık sistemi, romanlarda okuduğunuz veya popüler televizyon dizilerinde izlediğiniz Çukurova ağalarının sistemine benzemez. Buralarda, ağalar da hanımağalar da  üretim sistemine etkin olarak katılırlar. Varsıllığın getirdiği ve ayrıca varsıllığı besleyen hizmet satın alma gerçeği, ağaya ve hanımağaya yönetim yükü oluştursa da, arta kalan zamanlarında sürdürülen üretim etkinliğinin bir ucunda yerlerini alırlar. Ve toprağı neredeyse kendisi de oradadır; mülkiyeti altında sürdürülen her faaliyete fikren de bedenen de ehildir ve hazırdır.
   Bunların yanında, karasaban devrinin önemsediğim iki özelliğinden daha söz edeceğim: Bunlardan birincisi, karasaban döneminin aynı zamanda kara cahillik dönemi olmasıdır. Karasaban döneminin son yıllarında bile, yetişkin nüfus içindeki okur yazarlık oranı toplamın yüzde beşini bile bulmaz. Önemsediğim ikinci özellik, askerlik nedeniyle çıkanlar dışında, köyde doğanın köyde ölmesi gerçeğidir. Dönemin son yıllarında, babasına küsüp İzmir'e gidip de gelmeyen birisi, pek de hoş olmayan sözlerle anılırdı. Değindiğim bu iki özellik, bir insan kalıbı oluşturur. Bunun sonucunda, örneğin, üç asır önceki Mehmet ile son asırdaki Mehmet arasında önemli bir fark yoktur. Bu gerçek, Fatmalar açısından da değişmez.
   (Devam edecek.)

1 yorum: