BEDEL
Söz kesilmiş ve ileri adımlar planlanmıştı. Nasip olursa, son baharda koca nişan ve düğün yapılacaktı.
Birkaç hafta geçti geçmedi, söz bozuldu gibi bir şeyler söylenmeye başladı. Nasip olmamıştı anlaşılan. İlginç olan, sözün üzerinden henüz bu kadar kısa bir zaman geçmişken, söz niçin bozulmuştur?
Önce söz kesme aşamasında Samancıoğlu ile oğlu arasındaki görüşmeye değineceğim. Kulağıma gelene göre, oğlan bu işi olurlamamış ve kızı, yaşça da bünyece de küçük bulmaktadır. Önce aradaki yaş farkını dillendirse de daha sonra, okumuş bir eş hayal ettiğini, bu doğrultuda henüz sonuçlanmamış girişimleri olduğunu da belirtmiştir. Buna rağmen nasıl ikna edildiğini ise öğrenemedim.
Köyün geçmişi ve geleceği konusunda sıklıkla danıştığım Fehim abime uğradım. Fehim abi, adı gibi sezgili birisidir, 'hasır altından Mısır'ı izler' gibisinden. Bu arada, söz öncesinde, kız babası Tahsin ile kahve köşesinde fısıldaşan da oydu.
O gün, "Bu iş münasip değil demiştim." dedi Fehim abi. Tahsin ise babasının karar verdiğini, onun sözü üzerine söz koyamayacağını söylemiş. "Ben anladım." diye ekledi. "Tahsin, kızı kendi oğluma düşündüğümü düşündü ve babasının ardına saklandı. "
Derin derin uzakları gözledikten sonra, önemli bir bilinmeyeni dillendirme edasıyla, "Bilir misin Samancıoğlu'nun ne kadar kinci olduğunu?" dedi. Soru, yanıt almak için değildi; açıklamaya başlangıçtı. Aslında, buna evet yanıtı verecek kadar gözlemim de vardı. "İngiliz politikası izler o." dedi. "Yazar kafaya ve fırsat bekler." diye ilave etti, parmağıyla kendi şakağına dokunarak. Onun görüşü şöyleydi:
Avluyu bölme uğruna Samancıoğlu, sağmal mal bırakmamacasına ineğini koyununu satmıştı. İki ailenin arasının açık olduğu o sıra, yani on sekiz yıl önce, Mehmet Ağa tarafının kadın efradı, yoğurt suyunu ve içi peynir kırıntılı peynir suyunu, avluyu bölen duvarın üzerinden Samancılar tarafına dökerlermiş. Yapmasınlar diye aracı da gönderilmiş fakat devam edilmiş. O sıra peyniri veya yoğurdu bulsalar içine düşecek olan çocukları üzerinden Samancıoğlu'nu küçük düşürmekmiş amaçları. Peynir kırıntılarını çimdik çimdik toplayan çocukların resmi hiç silinmemiş Samancıoğlu'nun aklından.
"Bana kalırsa," dedi Fehim abi, " şimdi 'he de' de sonra düşünürüz diyerek, babalık hakkını da ortaya koyarak oğlunu ikna etti Samancıoğlu. Deve kinli Mehmet Samancı! Bir kere söz kesildikten sonra, sözün sonucu ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, Samancı hedefine ulaşıyordu aklınca. Olumlu sonuçlanması halinde ağaya dünür olacak, olumsuz sonuçlanırsa ağanın burnunu sürtecek..." Her ikisi de Samancıoğlu'nun hedefine uygunmuş. 'Şimdi he de de sonra düşünürüz.' derken aklından geçen bunlarmış. Sonrasını oğlu düşünmüş. Görevli olduğu şehre varır varmaz oturup mektup döşenmiş babasına. Yüzüne diyemediğini kelimelere dökmüş ve söz bozulmuş. Okuması olmayan Samancıoğlu'nun mektubu okuttuğu kişi de Fehim abiymiş meğerse.
Parmağını iki Mehmet'lerin evlerine doğrultarak, "Yoğurt suyunun öcü böyle alındı işte." diye ekledi.
Önce söz kesme aşamasında Samancıoğlu ile oğlu arasındaki görüşmeye değineceğim. Kulağıma gelene göre, oğlan bu işi olurlamamış ve kızı, yaşça da bünyece de küçük bulmaktadır. Önce aradaki yaş farkını dillendirse de daha sonra, okumuş bir eş hayal ettiğini, bu doğrultuda henüz sonuçlanmamış girişimleri olduğunu da belirtmiştir. Buna rağmen nasıl ikna edildiğini ise öğrenemedim.
Köyün geçmişi ve geleceği konusunda sıklıkla danıştığım Fehim abime uğradım. Fehim abi, adı gibi sezgili birisidir, 'hasır altından Mısır'ı izler' gibisinden. Bu arada, söz öncesinde, kız babası Tahsin ile kahve köşesinde fısıldaşan da oydu.
O gün, "Bu iş münasip değil demiştim." dedi Fehim abi. Tahsin ise babasının karar verdiğini, onun sözü üzerine söz koyamayacağını söylemiş. "Ben anladım." diye ekledi. "Tahsin, kızı kendi oğluma düşündüğümü düşündü ve babasının ardına saklandı. "
Derin derin uzakları gözledikten sonra, önemli bir bilinmeyeni dillendirme edasıyla, "Bilir misin Samancıoğlu'nun ne kadar kinci olduğunu?" dedi. Soru, yanıt almak için değildi; açıklamaya başlangıçtı. Aslında, buna evet yanıtı verecek kadar gözlemim de vardı. "İngiliz politikası izler o." dedi. "Yazar kafaya ve fırsat bekler." diye ilave etti, parmağıyla kendi şakağına dokunarak. Onun görüşü şöyleydi:
Avluyu bölme uğruna Samancıoğlu, sağmal mal bırakmamacasına ineğini koyununu satmıştı. İki ailenin arasının açık olduğu o sıra, yani on sekiz yıl önce, Mehmet Ağa tarafının kadın efradı, yoğurt suyunu ve içi peynir kırıntılı peynir suyunu, avluyu bölen duvarın üzerinden Samancılar tarafına dökerlermiş. Yapmasınlar diye aracı da gönderilmiş fakat devam edilmiş. O sıra peyniri veya yoğurdu bulsalar içine düşecek olan çocukları üzerinden Samancıoğlu'nu küçük düşürmekmiş amaçları. Peynir kırıntılarını çimdik çimdik toplayan çocukların resmi hiç silinmemiş Samancıoğlu'nun aklından.
"Bana kalırsa," dedi Fehim abi, " şimdi 'he de' de sonra düşünürüz diyerek, babalık hakkını da ortaya koyarak oğlunu ikna etti Samancıoğlu. Deve kinli Mehmet Samancı! Bir kere söz kesildikten sonra, sözün sonucu ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, Samancı hedefine ulaşıyordu aklınca. Olumlu sonuçlanması halinde ağaya dünür olacak, olumsuz sonuçlanırsa ağanın burnunu sürtecek..." Her ikisi de Samancıoğlu'nun hedefine uygunmuş. 'Şimdi he de de sonra düşünürüz.' derken aklından geçen bunlarmış. Sonrasını oğlu düşünmüş. Görevli olduğu şehre varır varmaz oturup mektup döşenmiş babasına. Yüzüne diyemediğini kelimelere dökmüş ve söz bozulmuş. Okuması olmayan Samancıoğlu'nun mektubu okuttuğu kişi de Fehim abiymiş meğerse.
Parmağını iki Mehmet'lerin evlerine doğrultarak, "Yoğurt suyunun öcü böyle alındı işte." diye ekledi.