I - Horoz Döğüşü
İki çocuk, iki oğlan çocuğu, iki adım aralıkla durmuş karşılıklı laf yetiştiriyorlar:
"Onlar oynuyor kum yığınında ve suyun içinde. Beni niye almıyorsun?" diyor birisi.
"Keyfimin kahyası mısın! Tarla bizim, su bizim." diyor ve devam ediyor diğeri. "Hem sen de beni, o konuklarınızın öğrettiği yeni oyununuza almamıştın." Belli ki esas mesele son cümledeki duruma dayanıyor. Buna kuyruk acısı derler; karşılığı verilmeksizin geçmezmiş.
Çocuk kavgası böyledir. Özel yetiştirilen ve teşvik edilenler hariç, saldırganlık göstermeden, karşılıklı şişinme ve atışmayla güç gösterisi yaparlar. En yalın deyimle, 'benim babam senin babanı döğer' türü bir atışmadır. Zaman zaman da bu olaydaki gibi, 'sen bana, ben sana' kavgası yapılır.
Buradaki mesele, köyde ilk kez görülen, çocuk ağzından bir anlatımla, bir motorun yerden su fışkırtmasıdır. Motopompun sekiz santimlik türbin ağzından fışkıran mille karışık soğuk su, seçilmiş çocuklara özel oyun alanı olmuştur. Bir kaç kişi dışında...
Mülk sahibi olduğu anlaşılan çocuğun babası, kurumaya yüz tutmuş pancarını kurtarmak için elden düşme bir 'su motoru' almış. Şansına ilk sondaj noktasında bol su bulunmuş. Başlangıçta kumla karışık akan su, hatırı sayılır oylumda kum yığdıktan sonra durulmuştur. Belki de yüz tulumbanın aynı anda çekebileceği miktarda suyu sürekli akıtmaktadır motopomp. Çocuğun seçkin arkadaşları, tepesine buz gibi suyun aktığı kum yığınında oynamakta, dışladığı birkaç çocuk da uzaktan izlemektedir. Bunlardan birisinin kendisini kabul ettirme girişimi üzerine başlayan yukarıdaki diyalog şöyle sürer. Kabul görmeyen çocuk, aşağılanmışlık hisseder, canı yanar ve karşısındakinin canını yakmak ister:
"Ebemgil (büyükanneye ebe derler) ne dedi biliyor musun? Sizin sülale böyleymiş. Demirli işlere dalar dalarmışsınız da batarmışsınız sonunda." Karşıdakinin bağlantı kuramadığını görünce de, "Hüseyin amcaları gibi dediler." der.
Demir ve Hüseyin amca bağlamında, Hüseyin amcanın arka bahçesinde gördüğü IH demirini anımsar çocuk fakat güncelle bir bağ kuramaz. Bu saldırı biraz sarsmıştır ancak kararını değiştirmeyecektir. O an kararı değişmeyecektir lakin zihnine yerleşen soru işaretini de unutmayacaktır.
IH demiri de neymiş diyenler olabilir. Hiçbir mühendislik elkitabına bakmayın boş yere; bulamazsınız. Bahçede yıllardır yatan, kimsenin kaldırıp götüremediği bir demirden kütle vardır ve bu kütlenin görünür bir yerinde, kabartma harflerle, 'H' harfi üzerine 'I' harfi bindirilmiştir. Bu nedenle, onlar, yani o neslin çocukları, o yatmakta olan heyulaya IH demiri adını takmıştır. Ih deyince çöken develer gelirdi akıllarına ve elin gavuru bu kütleye neden ve nasıl ıh demiş de buraya çökmüş diye aralarında masallar uydururlardı.
Doğal olarak o çağlarda, Amerika Birleşik Devletleri diye bir ülke olduğunu, bu sanayi ülkesinde 'International Harvester' adlı bir şirketin ürettiği traktörlerin Türkiye'ye de satıldığını, o şirketin armasının üst üste binmiş I ve H harfleri olduğunu bilmezler. H harfinin Hüseyin'den geldiğini, I harfinin de İzzet'ten geldiğini fakat noktasının bir şekilde silindiğini bile savunur kimisi. Ne de olsa o demirin sahibi Aşağı İzzetlerden Hüseyin idi ve iddia edilen şey gerçeği andırıyordu.
Bütün bildiklerine rağmen atışmada alta düşmeyi kabullenemeyen bizimki, bildiklerini bilmezden gelir ve saldırıya yanıt verir: "Senin eben masal uydurmayı bilir sadece. Ne demirden haberlidir ne de kömürden. Yarın bizim pancarlar testi gibi olduğunda görürsün sen demirin yararını. Eben de görür. Ayrıca, bizdeki tek demir alet bu değil ki. Orak makinesi de var. Kaç yıldır para desteliyor buğdayları biçip destelerken." Karşı saldırı sarsıcı oldu fakat rakip başka taraftan da olsa bir daha saldırdı:
"Baban dikili ekin kalmayıncaya kadar ekin biçerken sizin harman da en arkaya kalıyor amma buna ne dersin."
"Geç de olsa bizim ambar sizinkinin kat be kat fazlasıyla doluyor. Orak makinesinin kazancı da üstüne kaymak."
Bu sülalenin demire dalmışlığı doğrudur ancak daldıkları bir alan daha vardır, bunu da ben söyleyeyim: Hidro-kültür. Öyküdeki çocuğun dedesi de, adı geçen Hüseyin amcanın babası da ticari amaçla sebze bahçesi yapmışlardır zamanında. Birincisi Menderes nehri üzerine kurdurduğu su gücüyle çalışan dolaptan, ikincisi de halen koca bahçe diye anılan arka bahçesine kazdırdığı dolap kuyusundan hayvan gücüyle çekilen suyu kullanarak dört beş dönümlük bahçelerinde sebze yetiştirmişler ve çevre köylerde sattırmışlardır. Pancar sulaması doğaya yaptıkları ilk müdahale değildir yani. Diğer çocuğun ebesi bunu da bilmez.
Demir ve Hüseyin amca bağlamında, Hüseyin amcanın arka bahçesinde gördüğü IH demirini anımsar çocuk fakat güncelle bir bağ kuramaz. Bu saldırı biraz sarsmıştır ancak kararını değiştirmeyecektir. O an kararı değişmeyecektir lakin zihnine yerleşen soru işaretini de unutmayacaktır.
IH demiri de neymiş diyenler olabilir. Hiçbir mühendislik elkitabına bakmayın boş yere; bulamazsınız. Bahçede yıllardır yatan, kimsenin kaldırıp götüremediği bir demirden kütle vardır ve bu kütlenin görünür bir yerinde, kabartma harflerle, 'H' harfi üzerine 'I' harfi bindirilmiştir. Bu nedenle, onlar, yani o neslin çocukları, o yatmakta olan heyulaya IH demiri adını takmıştır. Ih deyince çöken develer gelirdi akıllarına ve elin gavuru bu kütleye neden ve nasıl ıh demiş de buraya çökmüş diye aralarında masallar uydururlardı.
Doğal olarak o çağlarda, Amerika Birleşik Devletleri diye bir ülke olduğunu, bu sanayi ülkesinde 'International Harvester' adlı bir şirketin ürettiği traktörlerin Türkiye'ye de satıldığını, o şirketin armasının üst üste binmiş I ve H harfleri olduğunu bilmezler. H harfinin Hüseyin'den geldiğini, I harfinin de İzzet'ten geldiğini fakat noktasının bir şekilde silindiğini bile savunur kimisi. Ne de olsa o demirin sahibi Aşağı İzzetlerden Hüseyin idi ve iddia edilen şey gerçeği andırıyordu.
Bütün bildiklerine rağmen atışmada alta düşmeyi kabullenemeyen bizimki, bildiklerini bilmezden gelir ve saldırıya yanıt verir: "Senin eben masal uydurmayı bilir sadece. Ne demirden haberlidir ne de kömürden. Yarın bizim pancarlar testi gibi olduğunda görürsün sen demirin yararını. Eben de görür. Ayrıca, bizdeki tek demir alet bu değil ki. Orak makinesi de var. Kaç yıldır para desteliyor buğdayları biçip destelerken." Karşı saldırı sarsıcı oldu fakat rakip başka taraftan da olsa bir daha saldırdı:
"Baban dikili ekin kalmayıncaya kadar ekin biçerken sizin harman da en arkaya kalıyor amma buna ne dersin."
"Geç de olsa bizim ambar sizinkinin kat be kat fazlasıyla doluyor. Orak makinesinin kazancı da üstüne kaymak."
Bu sülalenin demire dalmışlığı doğrudur ancak daldıkları bir alan daha vardır, bunu da ben söyleyeyim: Hidro-kültür. Öyküdeki çocuğun dedesi de, adı geçen Hüseyin amcanın babası da ticari amaçla sebze bahçesi yapmışlardır zamanında. Birincisi Menderes nehri üzerine kurdurduğu su gücüyle çalışan dolaptan, ikincisi de halen koca bahçe diye anılan arka bahçesine kazdırdığı dolap kuyusundan hayvan gücüyle çekilen suyu kullanarak dört beş dönümlük bahçelerinde sebze yetiştirmişler ve çevre köylerde sattırmışlardır. Pancar sulaması doğaya yaptıkları ilk müdahale değildir yani. Diğer çocuğun ebesi bunu da bilmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder