18 Temmuz 2017 Salı

IH Demiri 3/3

 Çapalı Motur

      Koşuşuyordu çocuklar cıvıl cıvıl, birbirine çarpa çarpa. Önde giden bir traktör vardı ve onlara göre bu bir moturdu; çapalı motur. "Çapalı motur geldi!" diye bağıran birisinin sesi, "Islıklı motur! Tren gibi!" diye bağıran ötekinin sesine karışıyordu.
      O zamanlar traktör tekerleklerinde lastik kullanılmıyordu. Onun yerine, çekiş sağlamak için, çelik tekerler üzerine sıralı tırnaklar yerleştirilmişti. Çapalı denmesi bundandı. Uzunca bir dikey egzostu vardı. Fazla etkili olmayan susturucunun ucuna konan bir eklenti sayesinde, bir yandan gürülderken aynı zamanda tiz bir ıslık sesi de veriyordu. Islıklı denmesi de bu yüzdendi. Bu ses karışımına bir de demir tekerleklerin sert zeminde çıkardığı sesleri eklemek gerekir.
      Doktor Şerif Beyin motosikleti dahil her türlü motorlu araç köyün çocuğu için kaçırılmaz bir oyun olduğundan, köyü terk edinceye kadar traktör takip edildi. Önde Hacı Ahmet amcanın at arabası, ardı sıra traktör, şangır şıngır, gürültü patırtı ve cıyak cıyak bağıran bir kervan gibi köyden uzaklaştılar.
      Hacı Ahmet amcanın tarlasındaki gebire (kapari) kökleri o gün söküldü.

      Hüseyin amcanın motorunu soran çocuğa, büyük annesi bu traktörü anımsattı. İşte öyle bir şeydi onlarınki de. "Ne bileyim neden, çalıştıramadılar." dedi. "Borçlarını ödeyemeyince de tarlaları icradan satıldı. Duyduğun doğru. Kör Hüseyin'i motur batırdı."
      Büyükannenin boş bıraktıklarını dede doldurdu ve çocuk, anlatıcınızın da katkılarıyla, Hüseyin amcanın motorunun ve batışının öyküsünü tamamladı:

      İkinci Dünya Savaşı, Amerika Birleşik Devletleri'nin sanayi kapasitesini önemli derecede büyüttü. Savaş araç ve gereçleri üretirken büyüyen sanayi, savaş sonlanınca da bu kapasiteyi sürdürmeliydi. Çöken Dünya ekonomisi yanında, büyüyerek ayakta kalan ABD ekonomisi, büyüyen siyasi gücü de kullanarak, çeşitli finansal manevralarla dünyayı pazar durumuna getirdi.
      Bu gelişen ortamda, bilgiye köylüden önce ulaşan şehirli etkisiyle, kasabada oturan kayınbiraderinin telkinleriyle, Kör Hüseyin diye anılan Hüseyin amca traktör almaya karar verir. İpoteğe konan tarlalar karşılığı çekilen Ziraat Bankası kredisi kullanılarak bir traktör alınır.
Çok eker ve çok hasat eder fakat finansal akışı kontrol edemez. Düşen piyasa koşullarında, takvimli borç ödemelerini karşılayabilmek için, ürünü bekletemeden elden çıkarmak zorunda kalır. Ucu ucuna o yılı kurtarmıştır.
      İkinci yılın ekimi başlamışken, belki de yeterli kullanıcı bilgisine sahip olmadıklarından, motorda ciddi bir arıza ile karşılaşırlar. Aslında ciddi sandıkları arıza basittir fakat kasabada ve yakın şehirde motordan anlayan yoktur. Biraz bildiği sanılan da, 'ben bulamadığıma göre önemli bir sorun olmalı' havasında, "Hımm!" diyordu başını iki yana sallayarak. "Durum ciddi." Böyle diye diye, basit bir onarım için, taa Adana'ya, evet, Denizli'den taa Adana'ya götürülür traktör. Geri getirilebildiğinde, kış yağışları bastırmış ve ekim yapılamamıştır.
      Ekilemeyince biçilememiş ve ikinci yıl taksiti gecikince, banka tüm alacakları için icraya başvurmuş ve tarlaları sattırmıştır. Tarla olmayınca elde kalan traktörle işi çevirmek mümkün olmamış ve sonunda Hüseyin amcanın elinde, koca bahçe diye anılan arka bahçenin bir kenarında yatan 'IH demiri' kalmıştır. Evet, Hüseyin amca demi yüzünden batmıştır.
      Çocuk biraz telaşlanır da. Babasını yokladığında, onun umursamadığını görür. "O devir başka. Şartlar değişti." deyip geçiştirir. Yanıt ona pek doyurucu gelmemiştir o zaman fakat yetişkin gözle değerlendirdiğinde, öncülerin bir kısmının felaket yaşadığını fakat arkadan gelenlere de yol açtığını görür. Dokuz gemilik filosuyla engin denizleri başarıyla aşan rahmetli babası haklıdır. Yapılan işin zamanı ve etkin koşullara uyum çok önemlidir başarı için.

15 Temmuz 2017 Cumartesi

IH Demiri 2/3

 
II - Demir Demiri Çeker
      Hüseyin amcanın IH demiri, tartışmayı saptıramamasına rağmen, bizimkinin aklına, aklının boğazına, koca bir sazan kılçığı gibi takıldı demiştik. Benim bildiğim o çocuk bu konuyu araştırıp soruşturacaktır.
      O soruşturadursun, bilgiler bağlamında boşluk kalmaması için, anlatıcınız size gerekli ön bilgileri vermeye karar verdi.
     Önce şu soruya yanıt verilecek: Köylü, sulama imkanı olmamasına rağmen, pancarın su sever bir bitki olduğunu bile bile,  niçin pancar eker? Yanıt tek ve yalın: Nakit akışı. Nasıl mı:
     Pancar Kooperatifi ekiciye, ekim için, gübreleme için veya çapa için farklı aşamalarda nakit yardımı yapıyor. Avans diye anılan bu yardımlar, nakit sıkıntısı içinde olan çiftçinin elini rahatlatıyor. Örneğin, kendi emeğiyle çapa yaptığı için, bu aşamada aldığı avansla gidip manifaturacının hesabını kapatıyor, aynı doğrultuda, gübre avansı ile de bakkal borcu kapatılıyor vs. Yani sırf bu amaçla pancar ekiliyor ve şansına bir iki yaz yağışı olursa, teslim edilen pancar yeterli olabiliyor avansı karşılamaya. Aksi halde, ekilen pancar ya tamamen kuruyor ya da yetersiz miktarda ürün teslim edildiği için avans borca dönüşüyor. Bunu önlemek için bizimkinin babası sondaj ve sulama işine girişiyor. (Köyde ilk)

      Diğer bir ön bilgi 'kapari' hakkında: (1. İsteyen ansiklopediye veya vikipediya'ya bakabilir. 2. Bu yörede kaparinin adı gebiredir.) Bu bitki, toprağın dip suyu çok derinlere kaçan arazilerde yaşar. Kökü çok derinlere inebildiği için diğer bitkilere üstünlük kurar bu tür arazilerde. Arazi işlenmiyorsa, karpuzlarından dökülen tohumlar ile her yıl yeni kökler salar ve bulunduğu araziyi kaplar. Böyle bir araziyi tarıma açmak zordur. Sabanla sürerek köklenemez; saban kesemez köklerini ve hatta güçlü bir köke saban takıldığında iki atın gücü sabanı kurtarmaya yetmez.

      Orak adlı tarım aracını bilirsiniz; ekin biçmeye yarar. İki büklüm eğilerek toprağa yakın seviyeden ekin demet demet kesilip toplanır. Zor iştir bu demir aletle çalışmak. İşi kolaylaştırmak  ve hızlandırmak için, insanoğlu tırpanı buldu. Tırpan da demirden bir aletti. Bu aletlerin her ikisi de insan gücüyle kullanılırdı.
      Hayvan gücünü ve makine kolaylığını kullanmanın sırası geldiğinden, 'biçer-desteler' makine kullanılmaya başlandı. Daha büyük ve donanımlı bir demirden sistem:
      Biçer desteler makine, at gücüyle çekilen ve çalışan bir makineydi. Çekilirken çapalarıyla toprağa tutunan tekerleğin torku makineyi işletirdi. Tekerlek milinden aldığı güç ile işleyen şerit testere ekini biçer, biçilen ekin döner tırmıklarca sandığa yatırılarak istiflenir, deste büyüyünce, bir kolla verilen komut veya otomatik çevrim sonucu, sandıktan toprağa düzgün desteler halinde kaydırılırdı ekin destesi. Artık ekin biçimi en az on kat hızlanmıştı.
      Öykümüzdeki çocuğun babası bu makineden almış ve gelir payı vererek yanına aldığı ortakla birlikte, günde on beş saat durmaksızın ekin biçer olmuşlardı. Doğal olarak, kendi ekinleri dışında bol vakitleri vardı ve ücretle başkasının ekinini de biçiyorlardı.
      İşler iyiydi ancak bir baş belası vardı: Kapari. Biçilen ekin arasında kapari varsa, iki de bir şerit testereyi koparıyordu. Başkasının tarlası olunca "Bu tarla gebireli. Makineyi sokmam." diyebilirsin. Ya aynı sorun kendi tarlanda da varsa?  Bu yüzden, kapari köklerinin kurutulması gerekiyordu.
      Bu nedenle veya kıraç vasıflı tarlaları tarıma açmak için, ya her bir kapari kökü toprak derince kazılarak kesilecek ya da traktör gücüyle birkaç kez derince kazınıp kökler kurutulacak. Bunlardan birincisini, yani iğne ile kuyu kazmayı deneyen baba, alın teriyle, mümkün olmayan yolu bulmuş ve bundan hareketle, komşu köydeki bir traktör sahibi ile anlaşmış ve tarlasını sürdürerek gebire örgüsünden kurtarmıştır.
      Demir demiri çekmektedir. Bir demir aletin veya makinenin yararını maksimize etmek demek bir başka ileri donanımlı makineyle tanışmak demektir.

12 Temmuz 2017 Çarşamba

IH Demiri 1/3

 
 
I - Horoz Döğüşü
      İki çocuk, iki oğlan çocuğu, iki adım aralıkla durmuş karşılıklı laf yetiştiriyorlar:
      "Onlar oynuyor kum yığınında ve suyun içinde. Beni niye almıyorsun?" diyor birisi.
      "Keyfimin kahyası mısın! Tarla bizim, su bizim." diyor ve devam ediyor diğeri. "Hem sen de beni, o konuklarınızın öğrettiği yeni oyununuza almamıştın." Belli ki esas mesele son cümledeki duruma dayanıyor. Buna kuyruk acısı derler; karşılığı verilmeksizin geçmezmiş.
       Çocuk kavgası böyledir. Özel yetiştirilen ve teşvik edilenler hariç, saldırganlık göstermeden, karşılıklı şişinme ve atışmayla güç gösterisi yaparlar. En yalın deyimle, 'benim babam senin babanı döğer' türü bir atışmadır. Zaman zaman da bu olaydaki gibi, 'sen bana, ben sana' kavgası yapılır.
       Buradaki mesele, köyde ilk kez görülen, çocuk ağzından bir anlatımla, bir motorun yerden su fışkırtmasıdır. Motopompun sekiz santimlik türbin ağzından fışkıran mille karışık soğuk su, seçilmiş çocuklara özel oyun alanı olmuştur. Bir kaç kişi dışında...
       Mülk sahibi olduğu anlaşılan çocuğun babası, kurumaya yüz tutmuş pancarını kurtarmak için elden düşme bir 'su motoru' almış. Şansına ilk sondaj noktasında bol su bulunmuş. Başlangıçta kumla karışık akan su, hatırı sayılır oylumda kum yığdıktan sonra durulmuştur. Belki de yüz tulumbanın aynı anda çekebileceği miktarda suyu sürekli akıtmaktadır motopomp. Çocuğun seçkin arkadaşları, tepesine buz gibi suyun aktığı kum yığınında oynamakta, dışladığı birkaç çocuk da uzaktan izlemektedir. Bunlardan birisinin kendisini kabul ettirme girişimi üzerine başlayan yukarıdaki diyalog şöyle sürer. Kabul görmeyen çocuk, aşağılanmışlık hisseder, canı yanar ve karşısındakinin canını yakmak ister:
       "Ebemgil (büyükanneye ebe derler) ne dedi biliyor musun? Sizin sülale böyleymiş. Demirli işlere dalar dalarmışsınız da batarmışsınız sonunda." Karşıdakinin bağlantı kuramadığını görünce de, "Hüseyin amcaları gibi dediler." der.
      Demir ve Hüseyin amca bağlamında, Hüseyin amcanın arka bahçesinde gördüğü IH demirini anımsar çocuk fakat güncelle bir bağ kuramaz. Bu saldırı biraz sarsmıştır ancak kararını değiştirmeyecektir. O an kararı değişmeyecektir lakin zihnine yerleşen soru işaretini de unutmayacaktır.
      IH demiri de neymiş diyenler olabilir. Hiçbir mühendislik elkitabına bakmayın boş yere; bulamazsınız. Bahçede yıllardır yatan, kimsenin kaldırıp götüremediği bir demirden kütle vardır ve bu kütlenin görünür bir yerinde, kabartma harflerle, 'H' harfi üzerine  'I' harfi bindirilmiştir. Bu nedenle, onlar, yani o neslin çocukları, o yatmakta olan heyulaya IH demiri adını takmıştır. Ih deyince çöken develer gelirdi akıllarına ve elin gavuru bu kütleye neden ve nasıl ıh demiş de buraya çökmüş diye aralarında masallar uydururlardı.
      Doğal olarak o çağlarda, Amerika Birleşik Devletleri diye bir ülke olduğunu, bu sanayi ülkesinde 'International Harvester' adlı bir şirketin ürettiği traktörlerin Türkiye'ye de satıldığını, o şirketin armasının üst üste binmiş I ve H harfleri olduğunu bilmezler. H harfinin Hüseyin'den geldiğini, I harfinin de İzzet'ten geldiğini fakat noktasının bir şekilde silindiğini bile savunur kimisi. Ne de olsa o demirin sahibi Aşağı İzzetlerden Hüseyin idi  ve iddia edilen şey gerçeği andırıyordu.
      Bütün bildiklerine rağmen atışmada alta düşmeyi kabullenemeyen bizimki, bildiklerini bilmezden gelir ve saldırıya yanıt verir: "Senin eben masal uydurmayı bilir sadece. Ne demirden haberlidir ne de kömürden. Yarın bizim pancarlar testi gibi olduğunda görürsün sen demirin yararını. Eben de görür. Ayrıca, bizdeki tek demir alet bu değil ki. Orak makinesi de var. Kaç yıldır para desteliyor buğdayları biçip destelerken." Karşı saldırı sarsıcı oldu fakat rakip başka taraftan da olsa bir daha saldırdı:
      "Baban dikili ekin kalmayıncaya kadar ekin biçerken sizin harman da en arkaya kalıyor amma buna ne dersin."
      "Geç de olsa bizim ambar sizinkinin kat be kat fazlasıyla doluyor. Orak makinesinin kazancı da üstüne kaymak."

      Bu sülalenin demire dalmışlığı doğrudur ancak daldıkları bir alan daha vardır, bunu da ben söyleyeyim: Hidro-kültür. Öyküdeki çocuğun dedesi de, adı geçen Hüseyin amcanın babası da ticari amaçla sebze bahçesi yapmışlardır zamanında. Birincisi Menderes nehri üzerine kurdurduğu su gücüyle çalışan dolaptan, ikincisi de halen koca bahçe diye anılan arka bahçesine kazdırdığı dolap kuyusundan hayvan gücüyle çekilen suyu kullanarak dört beş dönümlük bahçelerinde sebze yetiştirmişler ve çevre köylerde sattırmışlardır. Pancar sulaması doğaya yaptıkları ilk müdahale değildir yani. Diğer çocuğun ebesi bunu da bilmez.