YUSUF
"Hooo!" diye üç kez bağırdı Mozur; "Hooo! , Hoooo!", her biri bir sigara nefesi aralıklarla ve sonuncusu yarım ölçü daha uzun olmak üzere. Bu, çoban göreve hazır, sığırlarınızı eyrek tepesine sürebilirsiniz demekti.
Köylülerden kulağıma gelene göre, Mozur Dersim sürgünüydü. Köye geldiğinde üstündekilerden başka bir şeyi yoktu. Bildim bileli bu köyün sığırtmacı oydu.
Adının Mansur olduğunu zannediyorum. Kendisine adını sorduğumda, bozuk Türkçesiyle, adım Mozur dedi. Mosur gibi de anlaşılabilirdi. Aksan mıdır, diş yapısından mıdır bilmem, Z ile S arası bir ses veriyordu ismini söylerken. Çoğunluk Mozur anlamıştı.
Adı Nazlı olan yarı deli bir kadındı Mozur'un karısı. "Şemsi güzel, Nazlı çirkin." diye laf atardı köyün çocukları ve Nazlı kızardı. Anlaşılmaz sözlerle söylenir ve taşlardı çocukları. Bir de oğlu vardı Mozur'un. Adı Yusuf'tu. Mozur'un ilk karısındanmış. Acaba Şemsi o muydu?
Mozur için, eyrek tepesinin yakınına, iki odalı bir ev yapmıştı köylü. Giriş odası mutfak, kiler, depo veya kümes için; iç oda ise yaşama dair her şeye. Yalnız, Yusuf'un iç odada yatırılmadığını duymuştum.
Son zamanlarda, diğerlerinden hallice bir haneye sıkça yanaşıyordu Yusuf. Yemek zamanı olduğunda, sofraya alınmasa da eline bir dürüm tutuşturuluyordu. Ancak Yusuf'un gelişi sadece bu nedenle değildi. Evin torunuyla arkadaşlık etmek istiyordu.
Yaşça ve bedenen daha büyük olan bu çocuğun torununa arkadaşlık etmesi anneanneyi rahatsız ediyordu. Ayrıca, bu bakımsız çocuktan torununa bit pire gibi şeyler geçer diye korkuyordu.
Yaşça ve bedenen daha büyük olan bu çocuğun torununa arkadaşlık etmesi anneanneyi rahatsız ediyordu. Ayrıca, bu bakımsız çocuktan torununa bit pire gibi şeyler geçer diye korkuyordu.
Aslında ortalıkta bir arkadaşlık filan yoktu. Arkadaşlık eşitler arasında olur. Yaş ve cüsse eşitliği değil kastım; gönüllerde kurulan eşitlik.
Bu iki çocuk, çocukça bir yarar hesabıyla birlikteydiler.
Yusuf uçurtmayı çok seviyordu. Bu evin torununun uçurtması vardı. İlk uçuruluşta yardım ederken veya kuzleç (kuytu) bir yerde biraz ısınmak için uçurtma ona bırakıldığında, dünyalara değiyordu. Ayrıca, başka evlerde daha kapıdan kovuluyordu. Bu evde bulduğu mesafeli kabulleniş dahi ona çok sıcak geliyordu. Babasından veya analığından bile sevgi görmüyordu ki. Karnı da açtı çocuğun gönlü de.
Torunun bu birliktelikten beklentisi yararlanmaydı. Hizmetli ve çoban bulunduran bir evin çocuğu, gözlediği büyük modeli taklit ediyordu. Ağalık eğitimi...
Bir gün uçurtmaları ağaca takıldı. Yusuf, kendisinin yararlılığını kanıtlamak hevesiyle, hemen tırmandı ağaca. Çok uğraştı amma uçurtmayı kurtaramadı. Fakat, ipin önemli bir kısmını kurtardı. Bunun da önemli olduğu söylense de Yusuf eksiklik hissetti.
"Meraklanma." dedi arkadaşı, "Yenisini yaparız. Uçurtma yapmayı biliyorum ben. Malzeme de var."
Uçurtmanın yenisi yapıldı fakat kuyruğu için ipleri yetmedi. Uçurtmayı yönettikleri sağlam ipi bu işe harcamak istemedi küçük ağa. (Ağalar bazı şeyleri farklı düşünür.) Anneanneden iplik istedi. Yok dedi yaşlı kadın. Gerçekten yok muydu, yoksa bu arkadaşlığı usulünce sonlandırmak istediğiyle mi söyledi bilmem.
"Dur sen." dedi Yusuf. "Bir yolu var." Hemen paçasını sıvadı ve el örgüsü yün çorabının koncundan çözmeye başladı. Ağaçta yarım kalan 'değer kanıtlamayı' bütünleme fırsatı elde etmişti sanki. Kuyruğa yetecek kadar ip sağdı çorabından ve uçurtmayı tamamladılar.
"Bu sefer ilk ben uçurayım mı?" dedi kendine güvenle. Hakketmişti.
Birkaç gün sonra Yusuf görünmez oldu. Çocuk anneannesinden bildi Yusuf'un kayboluşunu. Amma olsundu. Sormadı bile. Uçurtma Yusuf'suz da uçuyordu. Uçurtman varsa arkadaşın da olurdu. Ahmet yoksa Mehmet...
Bir hafta kadar sonra Yusuf'un cenazesi kaldırıldı. Çocuk bedeni ağır ateşe dayanamamış ve hayata veda etmişti. Hastalığı neydi, doktora götürülmedi mi gibi sorular geliyor geliyor sanki kulağıma. Geçiniz efendim, geçiniz! Allah ömrünü kısa yazmış Yusuf'un; Mozur'un oğlu Yusuf'un. Ve benzerlerinin...
Bir gün uçurtmaları ağaca takıldı. Yusuf, kendisinin yararlılığını kanıtlamak hevesiyle, hemen tırmandı ağaca. Çok uğraştı amma uçurtmayı kurtaramadı. Fakat, ipin önemli bir kısmını kurtardı. Bunun da önemli olduğu söylense de Yusuf eksiklik hissetti.
"Meraklanma." dedi arkadaşı, "Yenisini yaparız. Uçurtma yapmayı biliyorum ben. Malzeme de var."
Uçurtmanın yenisi yapıldı fakat kuyruğu için ipleri yetmedi. Uçurtmayı yönettikleri sağlam ipi bu işe harcamak istemedi küçük ağa. (Ağalar bazı şeyleri farklı düşünür.) Anneanneden iplik istedi. Yok dedi yaşlı kadın. Gerçekten yok muydu, yoksa bu arkadaşlığı usulünce sonlandırmak istediğiyle mi söyledi bilmem.
"Dur sen." dedi Yusuf. "Bir yolu var." Hemen paçasını sıvadı ve el örgüsü yün çorabının koncundan çözmeye başladı. Ağaçta yarım kalan 'değer kanıtlamayı' bütünleme fırsatı elde etmişti sanki. Kuyruğa yetecek kadar ip sağdı çorabından ve uçurtmayı tamamladılar.
"Bu sefer ilk ben uçurayım mı?" dedi kendine güvenle. Hakketmişti.
Birkaç gün sonra Yusuf görünmez oldu. Çocuk anneannesinden bildi Yusuf'un kayboluşunu. Amma olsundu. Sormadı bile. Uçurtma Yusuf'suz da uçuyordu. Uçurtman varsa arkadaşın da olurdu. Ahmet yoksa Mehmet...
Bir hafta kadar sonra Yusuf'un cenazesi kaldırıldı. Çocuk bedeni ağır ateşe dayanamamış ve hayata veda etmişti. Hastalığı neydi, doktora götürülmedi mi gibi sorular geliyor geliyor sanki kulağıma. Geçiniz efendim, geçiniz! Allah ömrünü kısa yazmış Yusuf'un; Mozur'un oğlu Yusuf'un. Ve benzerlerinin...
Adının Mansur olduğunu sandığınıza "Mozur Dersim sürgünüydü" demişsiniz; acaba toprak hasreti ile, memleketinin çayına itfahen kendisine "Munzur" demiş olabilir(ler) mi?
YanıtlaSil