12 Mart 2016 Cumartesi

Fİ TARİHİNDE

 
ACI KAHVE
 
   Topal Osman oğlu matrak Mehmet, Vasat köyde yaşar.
   Vasat Köy, Şark Köy, Garp Köy, Şimal Köy ve Cenup Köy ortasında yer alır. Bu köylerin en uzağı bir saatlik yürüyüş mesafesindedir ve dördü de Vasat Köy'e göre daha büyüktür ve cemiyet hayatı da daha canlıdır.
   Mehmet Ağa, -ki ağalığı sözün gelişidir. Köylerde nezaketen öyle derler.- her gün, sırayla bu köylerden birini ziyaret eder. Sert hava koşulları, hatırlı bir davet ve Allah'ın iradesi engellemezse, bu ziyaretler düzenlidir.
   Gittiği köylerde, o köylerin işten elini çekmiş ihtiyarları ile birkaç saat beraber olur.
   Kendisi de önemli oranda işten elini çekmiştir. Bir çift koca öküzle işlenen arazinin ne kadar işi olur ki. Yapılacak işler çocuklarına bile yetmezdi. Bu durumda, yaşça ve bedenen etkin durumda olmasına rağmen, hanenin 'koca adamı' olmuştur gönüllü olarak. Sadece, sabah namazından sonra, çocuklar biraz daha uyusun deyip hayvanları yemler.
   Bir tür emeklilik olan bu durumda, kavak gölgesinde üçtaş oynamak ve duvar kuytularında uyuklamak yetmiyordu Mehmet'e. Köyü de küçük olduğundan kendi durumunda ve kafa dengi insan yoktu yeterince. O da değindiğim ziyaretleri başlatmıştı.
   İlk önce Cenup Köye cuma namazına gitmekle başladı.
   Küçük köye masraflı geldiği için sadece Ramazan ayları için hoca tutuyorlardı.( O zamanlar devletten maaşlı hoca (imam) yoktu.) Hasılı, hoca olsa cemaat olmazdı, ikisi de olsa caminin damı akardı ve benzeri nedenlerle her hafta olmasa da iki üç haftada bir cuma namazına giderdi köylerden en yakınına. Böyle böyle derken, bu düzenli ziyaretler oluştu.
   Bu ziyaretlerinde başkalarını dinlemek ve başkalarına bir şeyler anlatmak hoşuna gidiyordu. Ayrıca, bir bakıma başka dünyalarda olup biteni duymak, bunu, gerektiğinde kendi yorumlarını da ekleyerek, başkalarına anlatmak da hoş bir şeydi.
Zamanla hem iyi bir dinleyici hem de etkili bir anlatıcı oldu. Kendinden başkasını dinlemeyeni de kimseye söz düşürmeyeni de insanlar sevmezdi. İyi dinleyici olmak hem bu kuralı sağlıyordu, hem de kendi dağarcığını dolduruyordu. Allah vergisi yeteneği ile birlikte iyi bir söz taşıyıcı (dedikoducu değil) ve anlatıcı oldu. Sohbeti tatlı ve cemiyette muteber bir kişi bilindi. Öylesine ki, sizin anlattığınız bir öyküyü bir zaman sonra size anlatır ve dinletirdi. İşte bu nedenle, uğradığı meclislerde itibar görür ve kahve ikram edilir, tütün tutulurdu. O zamanlar, çay bilinmezdi ve kahve çok kıymetliydi.
   Bir gün, Cenup köyün önde gelenleri kendi aralarında konuşurken, söz Mehmet'ten açıldı.
"Bu garibim buraya sadece muhabbet için gelmiyor." dedi Hamit Ağa. "Dikkat ettim, geçen gün, bir tedariksizlik nedeniyle kahve veremediğimizde, muhabbetin tadı kaçmıştı. Bence bu adam kahve tiryakisi."
   "Olabilir." dedi Yörük Ali ağa. "Sınayalım. Nohut ya da kenger kahvesi verelim."
   "O çok belli olur." dedi Ahmet Ağa. "Kahveye karıştıralım."
   Sonunda, kavrulup çekilmiş arpa ununu, yarı yarıya kahveye karıştırarak kahve yaptılar ve içtiler. Bir farklılık sezilmedi Mehmet ağanın yüzünde ve sözünde.
   Zaman geçip muhabbete nokta konduğunda, Mehmet usulünce destur istedi ve kapıya yöneldi. Yürüyüşü değişikti. Adeta ayaklarını yer basmadan yürümeye çalışıyordu.
   "N'oldu? Baban rahmetli gibi yürümeye başladın." dedi Ali Ağa arkasından.
Mehmet yavaş yavaş döndü ve "Geçen ay senin küheylana ne olmuştu arpa ambarına daldığında? Kanı koyulaşmış ve ayağa kalkamamıştı." dedi. "İşte o misal.  Arpalandık ağam, arpaladık."
   Şaşkınlıktan donmuş bakışları arkasında bırakıp çıktı gitti, hiçbir şey olmamışçasına.

1 yorum:

  1. Şu fani dünyada arpalanmamak Allaha mahsus be çorbacı. Hani tecrübeli kişiler yeri ve zamanı geldiğinde : ellerini kulaklarına götürürler ve arkada bir yerlerini gösterirler: ikilmedik bir burası kaldı derler ya,senin öykünde de öyle. Keşke herkes Ahmet Ağa kadar olgun olsa... Adam ikildiğini biliyor ve ses çıkarmadan kapıdan çıkıp gidiyor. Ama yüzsüzler ,nasılsın Ahmet Ağa diyor???

    YanıtlaSil