Çember Çeviren Çocuk
Bulabildiği her fırsatta, avlu kapısından çıkar çıkmaz çemberini yuvarlayan çocuk, çember peşinde koşarak köylünün harman yeri olarak kullandığı çayırı hedefliyordu. Köy içi yollar, kışın çamur yazın da toz yüzünden çember çevirmeye uygun olmuyordu. Aslolan çemberi devrilmeden en uzağa kadar ve en uzun zaman yuvarlayabilmekti. Çamur veya toz buna engeldi. Arazinin düzlüğü ve çimenin koyunlar tarafından düzenli olarak tıraş edilmesi, harman yerini en uygun çember çevirme alanı yapıyordu.
Bu girişi tekrar okurken, kimi okurların "Çember çevirmek de ne ki?" dediğini hissettim... Tamam efendim, tamam. Şimdi açıklayacağım: Haklısınız. Anlattığımda anlayacaksınız. Çember çevirmek için düz ve düzgün alan gerekli. Ayrıca bu alan, çember peşinde koşan çocuk için güvenlikli olmalı. Park olur, çayırlık alan olur vb. ... Özellikle şehirlerdeki, bu olanaktan yoksun nesiller, çember çevirmenin ne olduğunu bilse bile, bunu doyasıya yaşayamamıştır.
Eni dar bir yuvarlak nesneyi, (halkayı veya kasnağı) amaca uygun şekilde ucu kıvrılmış bir metal çubuk ile iterek ve yönlendirerek ilerletmektir çember çevirmek.
Zaten anlamışsınızdır. Çember pesinde saatlerce yorulmadan koşan bu çocuk, bu satırların yazarının atmış yıl önceki halidir.
,
Zaten anlamışsınızdır. Çember pesinde saatlerce yorulmadan koşan bu çocuk, bu satırların yazarının atmış yıl önceki halidir.
,
Köyde sadece iki üç çocuk çember çevirme olanağına sahipti. Kimisi ailesinin eskiyen at arabasının tekerleğinden almıştı, kimisi yolda gevşeyip düşen çemberi saklamıştı. Günahı anlatanın boynuna, birisi de bir komşularının arabasından sökmüştü; çalmıştı daha Türkçesi.
At arabalarının tekerlekleri esasen ahşap yapı elemanlarından kurulurdu. En dışına, boyutu ayarlı bir demir çember kızdırılarak (genleşme kuralından yararlanarak) geçirilir, demir soğuyunca ahşap elemanları sımsıkı kavrardı. Aynı yaklaşımla, tekerleğin dingil göbeğini oluşturan ahşap yapı da içten ve dıştan demir çemberlerle güvenceye alınırdı. Göbeği ve dıştaki yapıyı ahşap parmaklıklar birbirine bağlardı.
Tekerleğin dışına takılan demir çember büyük olduğundan, 'çember çevirme' dediğim bu çocuk oyunu için uygun değildi. Göbek çemberleri ise, eh işte, uygun sayılırdı. Çocukların çevirmekte oldukları da bunlardı işte.
Çemberi olan çocuklardan birisi, çemberini çevirmeme izin verdi. Başlangıcı hiç kolay değildi: Çemberin neresinden ve hangi şiddetle itileceği ancak deneyerek öğreniliyordu. Gene de hoş bir etkinlikti doğrusu. Keşke benimde bir çemberim olsa diye iç geçirdiğimi itiraf etmeliyim. Hatta daha sık izin koparabilmek için o arkadaşa daha çok yanaştım. Fakat, daha iki tur atmadan sona eren ve gittikçe bedeli artan izinler doyurucu olmuyordu. Hatır gönül aşaması geçmiş, bir tur bir delikli para denmeye başlamıştı.
Benim de bir çemberim olmalıydı. Ama nasıl!
Bir gün, sayvanlığın bir kenarında duran bir karton fıçı ilişti gözüme. Kraft kağıdının üst üste dolanmasıyla oluşturulan bu silindirik yapının iki ucu metal çember sıvanarak sağlamlaştırılmıştı. Bu çember niçin bana yaramasın ki? Bilinenden daha çaplı idi fakat çember çemberdir. Bu çemberi kesip çıkarmalıydım. Mutfak bıçağı ve evsel makas yeterli olmadı. Testere ve teneke makası kullanarak kesmeyi başardım. Çemberden taşan karton çıkıntılarını da katmanları ayırıp makasla keserek ve bıçağın ağzıyla törpüleyerek düzelttim. Bu amaçla çemberi elden geçirirken fark ettim ki benim çember daha çaplı olmasına rağmen bilinen çemberden oldukça hafifti. (Alüminyum denen metali henüz tanımıyordum)
Bir de, çemberi yönetmek için itme teli gerekiyordu. Dibi delindiği için anamın sadece ocağın külünü atmaya ayırdığı kovanın sapı ne güne duruyordu. Sapı söktüm ve istenen şekle soktum.
Çemberimi avluda koşturdum önce. Başarmıştım. Üstelik çemberin çapı boyuma uygundu ve hafifti. Sürmesi yormuyordu insanı. (Ötekilerin çemberi ağırdı ve idare ederken iki büklüm eğilmek gerekiyordu. Çok yorucuydu ve rahat koşulamıyordu.)
En popüler çember benimkiydi ve en hızlı çemberci bendim artık.
O fıçıya elenmiş (uğralık) un koyma tasarısı olduğu için anamdan serzeniş geldi gelmesine de bir şekilde atlattım o anı. Belki benim mutluluğumu görünce daha fazla üstelemedi anam. Yalnız, kovanın sapı için ablamdan hatırı sayılır bir çimdik yedim. Kül atmak onun göreviydi ve özellikle kül kızgın olduğunda, sapsız kova ile kül taşımak zor oluyordu.
Ben o çimdiğe çoktan razıydım.
At arabalarının tekerlekleri esasen ahşap yapı elemanlarından kurulurdu. En dışına, boyutu ayarlı bir demir çember kızdırılarak (genleşme kuralından yararlanarak) geçirilir, demir soğuyunca ahşap elemanları sımsıkı kavrardı. Aynı yaklaşımla, tekerleğin dingil göbeğini oluşturan ahşap yapı da içten ve dıştan demir çemberlerle güvenceye alınırdı. Göbeği ve dıştaki yapıyı ahşap parmaklıklar birbirine bağlardı.
Tekerleğin dışına takılan demir çember büyük olduğundan, 'çember çevirme' dediğim bu çocuk oyunu için uygun değildi. Göbek çemberleri ise, eh işte, uygun sayılırdı. Çocukların çevirmekte oldukları da bunlardı işte.
Çemberi olan çocuklardan birisi, çemberini çevirmeme izin verdi. Başlangıcı hiç kolay değildi: Çemberin neresinden ve hangi şiddetle itileceği ancak deneyerek öğreniliyordu. Gene de hoş bir etkinlikti doğrusu. Keşke benimde bir çemberim olsa diye iç geçirdiğimi itiraf etmeliyim. Hatta daha sık izin koparabilmek için o arkadaşa daha çok yanaştım. Fakat, daha iki tur atmadan sona eren ve gittikçe bedeli artan izinler doyurucu olmuyordu. Hatır gönül aşaması geçmiş, bir tur bir delikli para denmeye başlamıştı.
Benim de bir çemberim olmalıydı. Ama nasıl!
Bir gün, sayvanlığın bir kenarında duran bir karton fıçı ilişti gözüme. Kraft kağıdının üst üste dolanmasıyla oluşturulan bu silindirik yapının iki ucu metal çember sıvanarak sağlamlaştırılmıştı. Bu çember niçin bana yaramasın ki? Bilinenden daha çaplı idi fakat çember çemberdir. Bu çemberi kesip çıkarmalıydım. Mutfak bıçağı ve evsel makas yeterli olmadı. Testere ve teneke makası kullanarak kesmeyi başardım. Çemberden taşan karton çıkıntılarını da katmanları ayırıp makasla keserek ve bıçağın ağzıyla törpüleyerek düzelttim. Bu amaçla çemberi elden geçirirken fark ettim ki benim çember daha çaplı olmasına rağmen bilinen çemberden oldukça hafifti. (Alüminyum denen metali henüz tanımıyordum)
Bir de, çemberi yönetmek için itme teli gerekiyordu. Dibi delindiği için anamın sadece ocağın külünü atmaya ayırdığı kovanın sapı ne güne duruyordu. Sapı söktüm ve istenen şekle soktum.
Çemberimi avluda koşturdum önce. Başarmıştım. Üstelik çemberin çapı boyuma uygundu ve hafifti. Sürmesi yormuyordu insanı. (Ötekilerin çemberi ağırdı ve idare ederken iki büklüm eğilmek gerekiyordu. Çok yorucuydu ve rahat koşulamıyordu.)
En popüler çember benimkiydi ve en hızlı çemberci bendim artık.
O fıçıya elenmiş (uğralık) un koyma tasarısı olduğu için anamdan serzeniş geldi gelmesine de bir şekilde atlattım o anı. Belki benim mutluluğumu görünce daha fazla üstelemedi anam. Yalnız, kovanın sapı için ablamdan hatırı sayılır bir çimdik yedim. Kül atmak onun göreviydi ve özellikle kül kızgın olduğunda, sapsız kova ile kül taşımak zor oluyordu.
Ben o çimdiğe çoktan razıydım.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilElinize sağlık; yine Affan D’deye uğradım, sayenizde...
YanıtlaSilBiz de hem “çember” çocuğu; hem de Çember’den geşmiş “Aydınlık Çocukları”ndan idik.
.. tamam bizim ‘çember’ ferforje ustasının imali lüks çemberlerdendi ama ne yapabilirdik ki, aynı unutulmaz keyfi almaktan başka?
Teşekkürler 🌿