2 Haziran 2017 Cuma

Sinek, 1/2

 
 -I-
Dönüşüm
 
      Ülkenin dört bir yanına dağılmış eski arkadaşlar, uzun yıllar sonra bir araya geldiklerinde, ortak yaşamışlıklarının en yoğun olduğu yıllara dönüverirler birkaç nezaket sözlerinin arkasından. Önce, fazla özele girmeden, çoluk çocuk, sağlık sıhhat ve iş güç durumlarının karşılıklı aktarılmasından ve iyi dilek sözlerinden sonra, sözler kendiliğinden, hatta farkına bile varılmadan çocukluk ve ilk gençlik yıllarına kayıverir. Yoldan geçen bir at arabası veya bir saçaktan ötekine uçan serçe veya arada birisinin hapşırması bile konuyu o dönemlere kaydırıverir. Öyle ki, konuşan kişi bile sözünün sonunda, "Nereden gelmiştik bu konuya?" diye sorabilir.
      Aynı nesilden dört kişi, sadece birisi köyde oturan dört kişi, köy kahvesinde toplanmıştı bir bayram aralığında. Uzaktan gelenlere hoş geldin dendi, hal hatır soruldu. Torundan torbadan, tarladan tapandan, ekinden dikinden söz edildi. Uzun zamandır bir araya gelmemiş eski arkadaşların genelde yaptıkları gibi, özele girmeden, yaşamlarının çeperinden bilgi aktardılar birbirlerine.
      Ve işin adabına uyarak köyde oturan emsal, ev sahipliği görevini hatırlayıp çay söyledi köşede oralı değilmiş gibi bekleyen kahveci çırağına. Biraz sonra tepside üç çay bir çiçekle gelen garson bardakları elimize tutuşturdu. Çiçek bardağını sunarken de, ben işimi bilirim dercesine, "Memet dayım çiçek içer." dedi. Sonra, ellerde tutulan bardaklara dönüp baktı ve durumu uygun bulmadı ki, bir sandalye getirip dördümüzün ortasına koydu sehpa yerine. Bardaklarımızdan birer yudum çekerek sandalyeye oturttuk biz de bardaklarımızı.
      Bardağımı sandalyeye koyar koymaz bir sinek -kara sinek kastedilir sinek deyince- bir tur atıp geldi ve bardağıma yönlendi. Niyetini sezdiğimden, sineği uzaklaştırmak için elimi salladım çay bardağının hemen üstünden. Kaçtı fakat uzaklaşmadı sinek. Sırnaşık birine çatmıştık belli ki. Bir kez daha kovaladım. Bu kez daha geniş bir alanda harmanlayıp benim bardağıma yöneldi gene. Bir şekilde, dört bardağın içinde şekerli olan tek bardağın benimki olduğunu anladı anlaşılan. Dostlardan ikisi, şeker sorunundan şikayetle tatlandırıcı kullandığından söz etmişti baştan. Garson da şekerlerini geri götürdü. Diğeri ise ise çayını kıtlama içiyordu.
      Bu kez niyetim ciddiydi. Madem o bu kadar sırnaşık, ben de dersini vermeliydim. Şapkamı siperliğinden tutup gerindim. Niyetim, sinek uygun noktaya gelince, hızla şapkamı çarparak ona niyetinin maliyetini gösterecektim. Tam kolumu savurmak üzereyken birisi kolumu tuttu. "Dur yahu!" dedi. "Belki bizim Sinektir o. Kıyma arkadaşımıza."
      Kastını anlamıştım. Hepimiz anlamıştık aslında. Gülüştük kimse kimseye bir şey hatırlatmadan. 
  
      Zaman zaman dönüşme hayali kuran bir arkadaşımız vardı. Çokça başvurduğu dönüşüm de sinek (kara sinek) olmaktı. Esmer ve tombulca bir çocuk olduğundan ona Sinek adını takmakta da gecikmedik biz de. O da bundan hiç rahatsız olmadı ve aksine dönüşümde çeşitlemeler yapmaya başladı. Hayallerinin çoğu gene de sineğe dönüşüm üzerineydi. Sinek olup yapacaklarını anlatırdı başlangıçta. Sinekliği benimsedikten sonra, yapmış gibi anlatmaya da başlamıştı. Dönüşüme hiç inanmamışızdır ancak muhabbete tat katmak için gerekli çeşniyi de ihmal etmemişizdir. Eminim anlattıklarına o da inanmamıştır fakat dönüşüm olayları hoşça vakit geçirtiyordu bize.
      Kolumdan tutan arkadaşımızın aklına gelen de o günler, o hayallerdi işte. Gülüştük ve ardından da bir süre sessizleştik gülüşmenin yersizliğini kabul edercesine. En çok da konuyu açan sustu, daha '... kıyma  arkadaşımıza' derken çatallaşan sesini geri getirmek için defalarca yutkunduğundan belliydi bu.
      Bu arada, gerçek sinek de muradına erdi. Bardağın en son kullandığım kenarından çekebileceğini çekti ve bardağın içine yöneldi. Ben de "Al Veli! Senin olsun hepsi." deyip çay bardağını ortaya bıraktım. Bu kez sadece gülümsedik ve her birimiz o günlere ait sinek anekdotları anlatmaya koyuldu, yarım asırdan fazla yılların gerisine giderek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder