NACİYE NERDESİN?
Zor yıllardı...
Zor yıllardı Devlet-ü Aliye için. Yedi düvel çullanmıştı Asyalı gördükleri Osmanlı'nın üstüne. Asyalılık bahaneydi. Esas mesele, bünyesinde Hristiyan azınlıklar da yaşayan bir islam devleti olmasıydı. Bilim ve sanayi devrimini yaşayan Avrupa toplumlarından siyaseten uzaklaşmış ve ekonomik olarak geri kalmış bir toplumu temsil eden Osmanlı devleti, diğer etnisiteyi idare etmekte ehliyetli görülmüyordu. Bu da bir bahaneydi elbette. Kapitülasyonlarla geçmişte kopardıkları hakları kullanarak, kendi kamuoylarına yakın belletilen halkların Osmanlı'dan koparılmasıydı asıl hedef. Geri kalmış ekonomisiyle, bu geri kalmışlığın yarattığı hoşnutsuzluktan kaynaklanan siyasi çalkantıyla ve güçsüzleşen ordusuyla, yıllar geçtikçe daha şiddetle yüklenen düşman devletlere karşı yeterli direnci gösteremiyordu Osmanlı. Düşmanların kendi aralarında süren çıkar kavgasını kullanarak güçlükleri dengelemeye çalışıyordu; bir zaman o devletin, bir zaman sonra da diğer devletin himayesinden yarar bekler olmuştu. Yardım alan kaçınılmaz olarak emir de alacağından, bu yardım arayışları, ülkeyi Avrupa devletlerinin oyuncağı haline getiriyordu.
Zor yıllardı...
Devlet-ü Ali'nin erkek tebaası için zor yıllardı. Yemen'den Libya'ya, Sarıkamış'tan Sina çöllerine, Balkanlardan Galiçya'ya sonbahar gazelleri gibi savruluyorlardı, yarı aç yarı tok ve yarı sağlıklı yarı hasta askerler olarak. Aliler Veliler, Mehmetler Mustafalar, İsmailler Vakkaslar, ve daha niceleri... Ölen kurtuluyor ve en azından şehitlikle şerefleniyordu; kalanlarsa hasta veya sakat halde sıkıntı içinde sürünüyordu. Erkek nüfusa dayalı olan tarımsal faaliyet çökmüştü. Bu nedenle sefalet diz boyuydu.
Zor yıllardı...
Kadınlar ve çocuklar için, dayanılır bir yaşam bırakmamıştı zor yıllar. Kavruk ve sıtmalı çocuklar... Trahomadan çipillenmiş koca gözleriyle köşe başlarında ölümü bekler gibiydiler. Kendi dertleri yetmezmiş gibi, cephedeki kocaları ve hasta çocukları adına da kadınlar omuzluyorlardı hayatı. Ayşeler Fatmalar, Nuriyeler Huriyeler, Nefiseler Nafizeler...
Bu yolda devlet destek veremiyordu. Uzanan tek el, aile içi dayanışmanın eliydi.
Bu yolda devlet destek veremiyordu. Uzanan tek el, aile içi dayanışmanın eliydi.
Dayanışma gösterecek ailesi kalmamış olanlar da vardı ve esas sıkıntı çekenler de onlardı. El kapısında karın tokluğuna yanaşma olanlar da onlardı, kötü niyetlinin kapatması olan da. Sarhoş sofralarına meze olanların öyküsü hala anlatılır, kör kandil altındaki köy sohbetlerinde.
Bu sıkıntılar ve zor günler, Manisa'nın Derbent köyünde de, Denizli'ni Savranşa köyünde de, Konya'nın Koçyazı köyünde de, Ayıntap'ın Düz Höyük köyünde de üç aşağı beş yukarı aynıydı.
Adı geçen geçmeyen bu köylerden birinden, Kara Veli namında bir yiğit (askere giderken öyleydi) yedi yıl o cepheden bu cepheye savrula savrula kavrulmuş ve kolunun birisini esaret yaşadığı İngiliz kampında bırakmış olarak, bir gece yarısı köyüne dönmüştür.
Adı geçen geçmeyen bu köylerden birinden, Kara Veli namında bir yiğit (askere giderken öyleydi) yedi yıl o cepheden bu cepheye savrula savrula kavrulmuş ve kolunun birisini esaret yaşadığı İngiliz kampında bırakmış olarak, bir gece yarısı köyüne dönmüştür.
Evi yerindedir, eşyası yerindedir fakat evde nefes yoktur. Ne karısı Naciye'nin ne de altı aylık bıraktığı kızı Nuriye'nin... Bir aile büyüğünün yanında geceliyorlardır diye düşünür.
Gidip kuyudan bir kova su çeker ve yıkanır. Kova sızdırıyordur. Belli ki ahşap dibi kurumuş ve çekmiştir. Bu kova çoktandır kullanılmamış zahir diye düşünür. Neredesin Naciye diye sessiz bir çığlık kopar içinden. Biraz daha memleket suyu içer aç karına ve içeri girer.
Sulanmış yufka yoktur fakat kurusunu bulur. Peynir tulumunu bulur; dibini fare delmiştir. Naciye buna imkan vermezdi ama neyse der. Bir miktar peynir alır üstten. Biraz da pekmez çeker içi. Pekmez küpünü bulur. İçindeki pekmez tortulaşmıştır. Bilmediği bir hal değildir; pekmez çok beklerse kum gibi şekerlenir. Ne olduysa buna der, daha bu mevsimde tortulaşma olmaz. 'Neredesin Naciye?' sorusu yine dolaşmaya başlar zihninde.
Küpün kapağı üstünde duran bir mektup ilişir gözüne. Açılmamıştır. Okuması yoktur fakat kendi adını seçebilir. Bu kendisinin gönderdiği bir mektuptur. İngiliz damgası da bunu doğrular.
İçine bir sızı düşer. Burada bir gariplik var der. Tuluma fare girmiş? Pekmez daha bu mevsimde tortulaşmaz? Hele hele açılmamış mektup. Neredesin Naciye?
Gidip kuyudan bir kova su çeker ve yıkanır. Kova sızdırıyordur. Belli ki ahşap dibi kurumuş ve çekmiştir. Bu kova çoktandır kullanılmamış zahir diye düşünür. Neredesin Naciye diye sessiz bir çığlık kopar içinden. Biraz daha memleket suyu içer aç karına ve içeri girer.
Sulanmış yufka yoktur fakat kurusunu bulur. Peynir tulumunu bulur; dibini fare delmiştir. Naciye buna imkan vermezdi ama neyse der. Bir miktar peynir alır üstten. Biraz da pekmez çeker içi. Pekmez küpünü bulur. İçindeki pekmez tortulaşmıştır. Bilmediği bir hal değildir; pekmez çok beklerse kum gibi şekerlenir. Ne olduysa buna der, daha bu mevsimde tortulaşma olmaz. 'Neredesin Naciye?' sorusu yine dolaşmaya başlar zihninde.
Küpün kapağı üstünde duran bir mektup ilişir gözüne. Açılmamıştır. Okuması yoktur fakat kendi adını seçebilir. Bu kendisinin gönderdiği bir mektuptur. İngiliz damgası da bunu doğrular.
İçine bir sızı düşer. Burada bir gariplik var der. Tuluma fare girmiş? Pekmez daha bu mevsimde tortulaşmaz? Hele hele açılmamış mektup. Neredesin Naciye?
Yorgun ve bitkindir. Uzandığı yerde uyur kalır. Karmaşık ve uyanınca hatırlanmayan cinsinden uzun rüyalar görür.
Sabah kalkınca tekrar kuyudan su çeker ve yıkanarak uyku mahmurluğunu sıyırır. Kovayı inceler: Karanlıkta göremediğini görür. Tahmini doğrudur. Ahşap kova kurumuş ve ek yerleri açılmıştır. Bahçeyi inceler: Bakımsızdır bahçe. Şurada domates, şurada da patlıcan karıkları olmalıydı diye düşünür. 'Neredesin Naciye?' sorusuna çıkar bütün düşünceler.
Eve girer. Gevrek yufka ekmeğini avucunda ufalayarak avuç avuç yer. 'Neredesin Naciye?' sorusunu katık yaparak. Zorla yutar ağzındaki lokmayı.
Aklına bin bir soru gelir: Öbür köydeki ailesine mi sığınmıştır? (Onu baştan istemedikleri için kendi anasını düşünmez bu konumda.) Bizimkiler kollamadığı için başına bir şey mi gelmiştir? Korumasız genç kadının başına bir uğursuz mu çökmüştür? Bir zengin evine hizmetçi mi olmuştur? Sorular çoktur fakat cevap yoktur.
Dışarı çıkıp birine de soramaz. İlk önüne çıkanın uğursuz bir haber vereceğinden korkar.
Evin içinde deli dana gibi harmanlar. Yok, yok! Cevap yok! Avluya çıkar, dolaşır gözü yerde. Her yerde karısının izini arar. Yok, yok! Yanıt da yok, iz de! Böyle böyle akşam olur.
Sabah kalkınca tekrar kuyudan su çeker ve yıkanarak uyku mahmurluğunu sıyırır. Kovayı inceler: Karanlıkta göremediğini görür. Tahmini doğrudur. Ahşap kova kurumuş ve ek yerleri açılmıştır. Bahçeyi inceler: Bakımsızdır bahçe. Şurada domates, şurada da patlıcan karıkları olmalıydı diye düşünür. 'Neredesin Naciye?' sorusuna çıkar bütün düşünceler.
Eve girer. Gevrek yufka ekmeğini avucunda ufalayarak avuç avuç yer. 'Neredesin Naciye?' sorusunu katık yaparak. Zorla yutar ağzındaki lokmayı.
Aklına bin bir soru gelir: Öbür köydeki ailesine mi sığınmıştır? (Onu baştan istemedikleri için kendi anasını düşünmez bu konumda.) Bizimkiler kollamadığı için başına bir şey mi gelmiştir? Korumasız genç kadının başına bir uğursuz mu çökmüştür? Bir zengin evine hizmetçi mi olmuştur? Sorular çoktur fakat cevap yoktur.
Dışarı çıkıp birine de soramaz. İlk önüne çıkanın uğursuz bir haber vereceğinden korkar.
Evin içinde deli dana gibi harmanlar. Yok, yok! Cevap yok! Avluya çıkar, dolaşır gözü yerde. Her yerde karısının izini arar. Yok, yok! Yanıt da yok, iz de! Böyle böyle akşam olur.
Rüya görmektedir. Bir ev eğlencesindedir. Erkekler arası olandan. Oturak alemi de derler kimi yerde. Yenir, içilir, söylenir. Ortaya bir kadın çıkar ve oynamaya başlar. Rüya bu ya! Aniden kadının boyu uzar ve yüzü Naciye'ye dönüşür. Kanter içinde uyanır. Yüreği patlayacaktır nerdeyse. Duymuştur böyle şeyler olduğunu. "Aman Allah'ım! Olur mu? Konduramaz. Kör şeytana lanet okur ve uyumaya çalışır. Uyur uyumaz rüya devam eder. Oynayan kadının yanında bir de kız çocuğu belirir. Kim olduğunu bilmez ama gözleri tanıdıktır.
Sabaha kadar yorgan ve yastıkla güreştikten sonra biraz dalar.
Kapı gıcırtısıyla uyanır. Kapıdan, kendi gözleri kendisine, yataktaki bitkin adama bakmaktadır. Gözleri tanır fakat üstünde bulunduğu yüzü tanımaz. "Sen kimsin?" diye sorar kapıya doğru.
"Ben Kara Veli'nin kızıyım." der kapıdaki göz. Altı aylık bıraktığım kızım olmalı diye düşünür Veli.
"Gel kızım." der. "Ben senin babanım."
"Anamın anlattığı Veli'ye benzemiyorsun." der kız uzaktan ve çekinerek. "Emme gözlerin bana benziyor. Anam da babasının gözleri kızımın güzel gözleri derdi hep." Artık emindir Veli.
"Adın Nuriye mi?" der. Aslında bu bir soru değil, kızımsın, gel bana demektir.
Nuriye biraz daha yaklaşarak incelemesini sürdürür. "Sağ şakağındaki ben de anamın anlattığı gibi. Essahdan babamsın yalım." der birkaç adım daha yaklaşarak.
Birbirlerine sarılarak ağlaşırlar bir süre. Sonunda kızını bulmaktan cesaret alan Veli sorar:
"Anan nerde kızım?"
"Anam öldü baba." der küçük kız. "Sıtmadan. Beni de tutuydu emme." der ve susar, anamla birlikte gitmek isterdim der gibi.
Sabaha kadar yorgan ve yastıkla güreştikten sonra biraz dalar.
Kapı gıcırtısıyla uyanır. Kapıdan, kendi gözleri kendisine, yataktaki bitkin adama bakmaktadır. Gözleri tanır fakat üstünde bulunduğu yüzü tanımaz. "Sen kimsin?" diye sorar kapıya doğru.
"Ben Kara Veli'nin kızıyım." der kapıdaki göz. Altı aylık bıraktığım kızım olmalı diye düşünür Veli.
"Gel kızım." der. "Ben senin babanım."
"Anamın anlattığı Veli'ye benzemiyorsun." der kız uzaktan ve çekinerek. "Emme gözlerin bana benziyor. Anam da babasının gözleri kızımın güzel gözleri derdi hep." Artık emindir Veli.
"Adın Nuriye mi?" der. Aslında bu bir soru değil, kızımsın, gel bana demektir.
Nuriye biraz daha yaklaşarak incelemesini sürdürür. "Sağ şakağındaki ben de anamın anlattığı gibi. Essahdan babamsın yalım." der birkaç adım daha yaklaşarak.
Birbirlerine sarılarak ağlaşırlar bir süre. Sonunda kızını bulmaktan cesaret alan Veli sorar:
"Anan nerde kızım?"
"Anam öldü baba." der küçük kız. "Sıtmadan. Beni de tutuydu emme." der ve susar, anamla birlikte gitmek isterdim der gibi.