KUDUZ KÖPEK KORKUSU
Haziran sonu, Temmuz ayı ve ötesi... Köyde işlerin adeta aktığı zamanlardır bu zamanlar. Önce arpalar biçilir, arkadan buğday. Biçme işi, adamına göre, hesabına göredir: Kimi tırpanla, kimisi de biçer-desteler makine ile biçer. O arada veya bunu takiben, biçilenler harman yerine taşınacaktır. Bu arada ayrıca, ineklerin ve koyunların sağılması ve sütün işlenmesi var. Bu insanlar kendileri de üç öğün bir şeyler yiyeceğine göre, ekmek lazım, aş lazım. Keza, ayrıca hayvanlar da beslenecek. Koyunlar meraya çekilse de sığırlar ve atlar için gece yemlemesi gerekir. Daha sayabilirim gerekirse.
Böyle bir gün, elma fidanlığının veya yoncanın sulaması bitmiş ve sulama düzeni pancar tarlasına kurulacak. İkindi sonrası, harman yerine sap taşıma işine ara verilip motopompun taşınmasına karar verilir . Aslında, sap taşıma işindeki zorunlu bir yer değişikliğine göre ayarlanmıştır bu iş. A tarlasındaki arpanın taşınması bitmiştir de B tarlasındaki buğdaya başlanacaktır gibi. Günün geri kalan iki üç saatinde, çoktandır ihmal edilenler halledilecektir. Çamaşır yıkama olabilir, keçeye dönmüş saçların yıkanması olabilir, tehlike sınırındaki ekmek bereketini bütünlemek olabilir, ve saire, ve saire.
Sözün kısası, pompa düzeni yeni yerine kurulduğunda, güneş iyice yatmıştır batıya. "Bu gün başlamayalım sulamaya." der baba. Bir işi var demek ki. Yoksa, işi düzene soktuktan sonra, sulamayı oğluna bırakıp diğer işlerine giderdi.
Bir iki şey tembihledikten sonra baba gitti. Oğlu tek başına kaldı pompanın başında. Oğlu mu? Aslında, daha on yaşında bir çocuk o. Evin büyük oğlu olmanın cilvesi işte!. Biraz erken adam yerine konuyor mecburiyetten.
Günün bu saatinde, genellikle koyun sağımı bitmiştir. Sağım sonunda salınan kuzuların ve koyunların birbirini bulmak için meleşmelerinden anlaşılır bu. Biraz sonra kuzular tekrar ayrılacak ve koyunlar meraya sürülecektir. Koyun sürülerinin harekete geçmesiyle birlikte ebabiller de uçuşmaya başlayacaktır. Sinekler koyunları izlerken ebabiller de sineklerin peşine düşecektir. Birbirine karışan koyun ve ebabil sesleri akşamın habercisidir. Akşamın gelişinin bir diğer işareti de anadutların, tırmıkların ve ailenin tüm bireylerinin, kağnı üzerinde bir yere sıkışmış olmasıdır. Kuşlar yuvaya dönüyor yani.
Burada belirtmeden geçemedim. Kağnı deyince öküz arabası sanılmamalı. At arabalarının sap taşımaya uygun hale getirilmişine sap kağnısı deniyor. At arabasının kasası sökülüp şase üzerine, üçe üç metre büyüklüğünde 'delice' denen bir çerçeve yerleştiriliyor. Delice etrafına, her yarım metrede bir, üç metre kadar uzunlukta sırıklar takılmaya uygun delikler var. Sırıklar tepelerinden birbirine bağlanıyor. Delicenin, damperli kamyon kasası gibi arkaya yatabilen bir düzeni var. Harman yerinde işçiliğe gerek duyulmadan sap boşaltılabiliyor kağnı attırılarak.
Burada belirtmeden geçemedim. Kağnı deyince öküz arabası sanılmamalı. At arabalarının sap taşımaya uygun hale getirilmişine sap kağnısı deniyor. At arabasının kasası sökülüp şase üzerine, üçe üç metre büyüklüğünde 'delice' denen bir çerçeve yerleştiriliyor. Delice etrafına, her yarım metrede bir, üç metre kadar uzunlukta sırıklar takılmaya uygun delikler var. Sırıklar tepelerinden birbirine bağlanıyor. Delicenin, damperli kamyon kasası gibi arkaya yatabilen bir düzeni var. Harman yerinde işçiliğe gerek duyulmadan sap boşaltılabiliyor kağnı attırılarak.
Bu arada, gerçek kuşlar, serçeler, kırlangıçlar, leylekler ve benzerleri de yuvaya dönmüştür. Yarasalar (Biz gece kuşu derdik.) dışında uçan canlı yoktur artık. Bir de sivri sinekler...
Karanlık inerken önce köy görünmez olur, ondan biraz sonra, meradaki koyunlar dışında tüm hayvanların sesleri kesilir. Görülebilen tek şey gökteki yıldızlar, duyulabilen de cırcır böcekleridir. Köyün görüntüsünü ve sesini örten siyah duvar, giderek yaklaşır insanın üstüne doğru, dört bir yandan.
Çocuk, her zaman bulundurduğu okunacak bir şey ile meşgul olduğundan, kendisine doğru yaklaşan karanlık duvarının ayırdında değildir henüz. Harfler seçilemez hale geldiğinde, kafasını kitaptan kaldırır ve anlar ki karanlığın ortasında yalnızdır.
Karanlık ve yalnızlık bir sorun oluşturmaz amma görüş azalınca, 'kuduz köpek' korkusu sarar ruhunu. Okumuş olduğu, Pastör'ün kuduz aşısını geliştirme süreci ile ilgili bir metinde, bir çocuğun kuduruşu betimlenmiştir. O günden sonra, köpekten korkmaz amma kuduzdan korkar olmuştur.
Karanlık ve yalnızlık bir sorun oluşturmaz amma görüş azalınca, 'kuduz köpek' korkusu sarar ruhunu. Okumuş olduğu, Pastör'ün kuduz aşısını geliştirme süreci ile ilgili bir metinde, bir çocuğun kuduruşu betimlenmiştir. O günden sonra, köpekten korkmaz amma kuduzdan korkar olmuştur.
Bunu hisseder hissetmez pompanın tepesine çıkar ve çömelir. Elinde de boyunun yarısı büyüklüğünde bir boru anahtarı vardır. Kendisini savunacak anlaşılan.
Karanlık giderek koyulaşmaktadır. Görüş mesafesi giderek kısalmaktadır. Bu saatten sonra gelecek tehlike çok ani olacağından, çocuk gözüyle görmek yerine kulağıyla duymaya yoğunlaşır.
Gece karanlığında, görüş mesafesi kısalırken, aksine serinlik ve sessizlik etkisiyle duyulabilir ses mesafesi artar.
Karanlık giderek koyulaşmaktadır. Görüş mesafesi giderek kısalmaktadır. Bu saatten sonra gelecek tehlike çok ani olacağından, çocuk gözüyle görmek yerine kulağıyla duymaya yoğunlaşır.
Gece karanlığında, görüş mesafesi kısalırken, aksine serinlik ve sessizlik etkisiyle duyulabilir ses mesafesi artar.
Pompanın üstünde tünemek yormuştur. Korkusu da giderek artmaktadır. Zaman da geçmeyi bilmemektedir. Gözü ve kulağı köy yolunda, görmeye veya duymaya çalışır. Pancar tarlasının çevresi buğday tarlasıdır ve henüz biçilmemiştir. Kendisini kuşatılmış hisseder. Kurumuş buğday dalları arasında dolaşan canlıların çıtırtısı ve hafif bir esintide bile buğdayın kendisinden gelen hışırtı, korkuya korku katmaktadır. Buğdayların arasından bir kuduz köpeğin fırlaması an meselesidir sanki.
Duyulan bir ses veya göz yanılsaması sonucu, "Baba!" diye bağırır iki kez. Birincisi uzun ve titrek, ikincisi tıkanırcasına kısa. Sesi korkuludur ve bir yanıt beklemektedir. Yanıt gelmez. Bir süre sonra, tekrar bağırır: "Baba!" Gene korkulu ve titrek bir ses. Uzaktaki bir çoban köpeğinin ürmesi çocuğun yüreğini hoplatır. Korkuyu hisseden bir çoban, uzaktan bağırır: "Korkma üleen! Ben buradayım." Tanıdık bir ses değildir.
"Yatıp sımsıkı sarınsam, kuduz köpek beni dalayamaz." diye düşünür. Aklı yatar bu fikre. Ancak, yatak otuz kırk metre uzaktadır ve karanlık duvarının arkasında kalmıştır. Oraya kadar bir gidebilse! Bereket yatağın bulunduğu yerin yönünü bilmektedir. Bir koşuda varırım diye düşünür.
Elindeki İngiliz anahtarını bırakmadan koşar ve yatağı bulur. Vakit geçirmeden yatağı sermek ister. Önce gündüz üste örtülen, gece de yatağın altına serilen çadır bezini (brandayı) açar. Brandanın altından bir ses gelir. Korkuyla, ses gelen noktanın üstünde debelenir. Sonunda ses kesilir. Yatağı serer, yorgana bürünür ve soluna yatar. Sadece burnunun doğrultusunda bir hava tüneli vardır. Bu tünelin açıklığını sol eli kontrol etmektedir. Anında kapatıp 'kuduz köpek ulaşamaz' konuma geçmeye hazırlıklıdır. Son kertede kullanmak üzere de sağ elinde o kocaman anahtarı tutmaktadır.
Artık rahatlamıştır. Kendini güvende hissetmektedir. Ve... Uyuyup kalır. Babasının gelişini de, getirilen yemeği istemeyişini de, babasının yorganı açıp yanına uzanmasını da hatırlamaz. Rüya görmüş gibidir.
Bir nedenle uyandığında, boru anahtarını elinin altında bulamaz, yorgan da açılmıştır. Telaşla doğrulur. Anlar ki sabah olmuştur. Dönüp bakar; babası ileride bir yerde hortumları sermektedir. Kabus bitmiştir.
"Geç mi kaldım? Korktun mu?" demedi baba. Fakat, o hafta perşembe günü, güçlü bir pilli fener getirdi. Gece sulamasında da işe yaraması bir yana, gece görüşü kazandırdığı için ve fener ışığı iyi bir 'köpek savar' olduğundan, çocuk bu fenere çok sevindi. Fenerin odaklanmış ışığına köpeklerin yaklaşamadığı, deneyerek doğrulandı.
Gece yaygının altından gelen ses mi? Onun, neredeyse serçe büyüklüğünde, göcen denen bir çekirge olduğu, ertesi sabah yatak toplanınca, brandaya yapışan kalıntısından anlaşıldı.
Bir nedenle uyandığında, boru anahtarını elinin altında bulamaz, yorgan da açılmıştır. Telaşla doğrulur. Anlar ki sabah olmuştur. Dönüp bakar; babası ileride bir yerde hortumları sermektedir. Kabus bitmiştir.
"Geç mi kaldım? Korktun mu?" demedi baba. Fakat, o hafta perşembe günü, güçlü bir pilli fener getirdi. Gece sulamasında da işe yaraması bir yana, gece görüşü kazandırdığı için ve fener ışığı iyi bir 'köpek savar' olduğundan, çocuk bu fenere çok sevindi. Fenerin odaklanmış ışığına köpeklerin yaklaşamadığı, deneyerek doğrulandı.
Gece yaygının altından gelen ses mi? Onun, neredeyse serçe büyüklüğünde, göcen denen bir çekirge olduğu, ertesi sabah yatak toplanınca, brandaya yapışan kalıntısından anlaşıldı.
Şahane. Anılar ...
YanıtlaSil