16 Nisan 2016 Cumartesi

KUMRU KUŞU





 
KİM DÖKTÜ?
   Kumru kuşlarını bilirsiniz. İki kişilik dünyaları olan ender kuşlardandır. Bu açıdan, birbirinden ayrılmadan dolaşanlar, özellikle eşler için, 'çifte kumrular' denir.
   Kumruların belirgin bir özelliği de yuva yapmaktaki beceriksizlikleri ve plansızlıklarıdır. Yuva onlara sadece kuluçkaya yattıklarında ve yavru uçuruncaya kadar gereklidir. Diğer zamanlarda yuva aramazlar. Ağaç dallarında, kedilerden uzak yaşarlar.
   Doğal dürtüler harekete geçirdiğinde, yuva yeri aramaya başlarlar ve iki üç çerçöp yerleştirdikten sonra ,yuvayı hazır farzederler ve hemen iki yumurta indirirler. 'yumurta kapıya dayandığında' deyimi onlardan çıkmış sanki. Ön hazırlık yapmakta gecikme hallerinde kullanırız bu deyimi. Kumrulara da tam uyar.
   Yazlığa giden komşunun mutfak penceresinde bıraktığı saksıyı yuva bellediklerini gördüm.
   İyi bir doğa gözlemcisi olan rahmetli anam, kumruların arayışını sezer ve dolaştıkları yerlere, kundura cilası kutusundan veya kavanoz kapaklarından yuvalar hazırlardı. Erik ağacında, üçlü bir çatalın ortasına yerleştirilmiş böyle bir insan yapımı yuva gördüğümde sormuştum. "Bu şaşkınlar, düz tahtanın üstüne iki kibrit çöpü koyar aceleyle yumurtlar. Gözümle gördüm. Yumurtaları düştü. Onun için, sağa sola birkaç yuva hazırladım, dipleri döşekli. Birinden birini seçerler, yumurta kapıya gelince." demişti.
   Kumrularla ilgili bir halk hikayesi vardır. Çocukluğumda çok dinlemişimdir bu öyküyü, değişik zamanlarda ve değişik kişilerden. Öyküde kötü üvey anne geçtiği için, bu öykü konusunda, küçükler ayırdında değildi ancak büyükler dikkatli davranırdı bizim ailede, alınganlık korkusuyla. Çünkü anneannemiz, duygu dünyamızda öyle olmasa da üveydi tanımsal olarak. Ben öğrendiğimde, neredeyse yetişkinliğe adım atmıştım. 
   Benim sürümüm olan öykü şöyle:
   Kadim zamanların birinde, bir adamın gönlünde taht kurmuş olan karısı hakkın rahmetine kavuşmuş. Adamcağız, kalbinde boşalan tahtla  ve birisi kız birisi oğlan iki çocukla kala kalmış.  Evsel meselelerin acemisi olan adamcağız, doğa ve toplum da boş tahtı doldurmaya onu zorladığı için, o zamanlar Eros'un okları bilinmediğinden, mahallenin çöpçatanı harekete geçmiş ve uygun birini tahta oturtmuş.
   Ne var ki, tahtın yeni sahibinin de iki çocuğu varmış ve ne yazık ki, adil ve sevecen birisi değilmiş. Tahta oturanın evde egemen olması nedeniyle, onun çocukları evde has kul olurken, babanın iki çocuğu kapı kulu olmuşlar. En ağır görevler onlara; en güzel ödüller ötekilere. Ceza ve öfke onlara; sevgi ve övgü ötekilere.
   Bir gün bizim çocuklar evde oynarken veya başka bir şey yaparken, yağ testisine çarpmışlar. Testi kırılıp yağ ortalığa dökülünce çocuklar korkudan ne yapacaklarını bilememişler ve kuş olup uçmayı dilemişler. Zavallı çocuklara göksel yardım da gelince kumru olup uçmuşlar ve evlerinin önündeki akasya ağacına konmuşlar. Orada, 'guv-guuvk guuvk' şeklide tekrarlanan bir sesle ötmeye başlamışlar. Kuş dili bilen insanlar bu kumru seslenişini tercüme ettiklerinde,  'yağ döktü, kim döktü, o döktü, kız döktü.' dedikleri anlaşılmış.
   Bize, rahatsız etmeyin zavallıları. Onlar böylesine acılar çeken iki kardeştir derlerdi.
   Başka kuşlara vızır vızır sapan çeken oğlan çocukları, kumrulara, kırlangıçlara ve hacı baba leyleklere hiç yönelmezlerdi. Arada haddini aşan biri çıksa da, onun tez zamanda cezasını çekeceği düşünülürdü.  
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder