ÇAKIR

"Çocuklar omuzlarında gezdiriyor ya." dedi genç kadın. "Ondan heveslenmiştir."
"Haklısın Hatça, öyle. Söylüyor da zaten. Sen, senin Ali'ye söylesen de büklerdeki kavaklardan bir karga yavrusu yakalayıverse."
"Söyleyeyim Azime ana." dedi genç kadın. "Yapar mı bilmem. Sen yine de söz almış gibi heveslendirme çocuğu."
"Sen sıkıştır biraz Ali'yi. Yapsın."
-.-
Daha önce de güvercine heveslenmişti torunu. Aslında kendisi de istemişti bunu. Bir tavuk verip iki güvercin gödesi almıştı birinden. Güvercin yavruları palazlanıncaya kadar sorun yoktu. Uçmaya başladıktan sonra peş peşe kayboldular. Kalabalık sürülere karışıp gittiler galiba.
Bir süre sonra da ördeğe heveslendi çocuk. Ördek su kuşudur, olmaz dendi. Bu sefer de çocuk üzüldü. Onu üzmek de istemiyordu.
Üzmek istemiyordu çünkü Allah kendisine çocuk vermemişken torunlar sahibi olmuştu. Analık ve büyük analık mürüvvetini onlarda ve analarında görmüştü. Dilerim Allah'tan, kör şeytan hiç bir zaman üvey olduğumu fısıldamaz kulaklarına diye düşünüyordu.
Üzmek istemiyordu çünkü Allah kendisine çocuk vermemişken torunlar sahibi olmuştu. Analık ve büyük analık mürüvvetini onlarda ve analarında görmüştü. Dilerim Allah'tan, kör şeytan hiç bir zaman üvey olduğumu fısıldamaz kulaklarına diye düşünüyordu.
Dört tavuk yumurtası verip iki ördek yumurtası aldı, ördeği olan birinden.
Kuluçkaya yatacak bir tavuğun altına koydular. İkisi de çıktı fakat kuyu yalağının çürük çamurunu karıştıra karıştıra hastalandılar.
Kuluçkaya yatacak bir tavuğun altına koydular. İkisi de çıktı fakat kuyu yalağının çürük çamurunu karıştıra karıştıra hastalandılar.
Bir de kargayı görelim bakalım diye düşündü. Vahşi kuş evde yaşamaz. uzun sürmez bu.
-.-
Birkaç gün sonra Ali uğradı. "Azime ana, senin iş olur amma sana bir tavuğa patlar." dedi. "Hem de pişmiş olacak."
Ali'nin meramı anlaşılmıştı. Tavuğu bir kenarda tek başına yiyecekti. "Olur." dedi yaşlı kadın.
Ali'nin meramı anlaşılmıştı. Tavuğu bir kenarda tek başına yiyecekti. "Olur." dedi yaşlı kadın.
-.-
Önce karga mı geldi yoksa tavuk mu gitti bilmiyorum. Dikkatimden kaçmış. Sonuç olarak, karga yavrusu geldi. Tüyü düzmüştü ancak gagasının kenarları hala sarıydı. Bu da yavru olduğunu gösterir. Olgunlaştıkça sarılık kaybolur.
Bilenler ders vermişti İbrahim'e: Yavru kargaya, onlar cula diyorlardı, böcek veya tuzsuz taze peynir verilecek. Suyu da unutulmayacak. Sorun yoktu, hepsi mümkündü. İlk günler zorla gagasını açıp içine sokmak zorunda kalsalar da elden beslenmeye çabuk alıştı karga. Sahibini ana kuş belledi artık. 'Çakır' diye çağırınca cak cak öterek ve kanat çırparak yanıt veriyordu.
İbrahim ve diğer culacılar, omuzlarına oturttukları culalarıyla çayıra gidiyorlar, bir taraftan birbirlerini tartarken diğer taraftan yakaladıkları çekirgelerle culalarını besliyorlardı. Giderek karga yavrusu çekirge avlamayı da öğrendi.
Avlanmayı öğrendi ancak özgürce uçup göklerde süzülmeyi öğrenemedi. İçgüdüsel olarak uçmayı biliyordu ancak uzun uzun uçmayı ona kimse öğretmemişti. Ayrıca, özgürlüğü keşfetmesin diye teleklerinin ucunu kesiyordu sahibi.
Kuş olduğunu anlayan tavukların tünekten uçmaması için, anası tavukların teleklerini kısaltıyordu. Ondan esinlenerek böyle yapıyordu İbrahim.
Böylece, evdeyken, karga ya tavukların arasında dolaşıyor ya kafesinde uyukluyor ya da armut ağacının bir dalına konup belleğinin derinliklerindeki kavak hayatını yaşıyordu.
Kuş olduğunu anlayan tavukların tünekten uçmaması için, anası tavukların teleklerini kısaltıyordu. Ondan esinlenerek böyle yapıyordu İbrahim.
Böylece, evdeyken, karga ya tavukların arasında dolaşıyor ya kafesinde uyukluyor ya da armut ağacının bir dalına konup belleğinin derinliklerindeki kavak hayatını yaşıyordu.
Ne kediden korkuyor ne de horozdan çekiniyordu. Avlu onundu sanki.
Derken favori tüneği tulumbanın tepesi olmaya başladı. Orası sürekli gölgede ve esinti alan bir yerdi. Suyun başında olmak yarar da sağlıyordu. Hem suyunu içiyor, hem de suya gelen böcekleri yakalıyordu.
İşte bu son tünek sorun yarattı. Bu tulumbanın suyu yıkanmada ve yemekte kullanılıyordu, haliyle abdest de alınıyordu. Karga, tünediği yere bırakıveriyordu bombayı doğal sinyal geldiğinde. Hasılı karga pisliğinden kurtulmak gerekiyordu, kargadan kurtularak. Evin çobanı da bu göreve çoktan hevesliydi.
Çocuk dediğin yarına kalmaz unutur dediler.
Çocuk dediğin yarına kalmaz unutur dediler.
Akşam bir kavanoz çekirgeyle kırdan dönünce İbrahim, ve 'çakır! çakır!' diye diye culasını çağırdığında, ve hiç yanıt alamadığında, ve avluda, ahırda, hatta arka bahçede aradığında, ve de kaybettiğini anlayıp hüngür hüngür ağladığında, hiç kimse çıkıp şöyle olmuştur veya böyle olmuştur diyemedi.
İbrahim, tüm olasılıkların içinden, özgürce uçup gitmiş olması olasılığına inanmayı yeğledi
Unuttu mu? Unutmadı ancak acısı hafifledi sadece.
Unuttu mu? Unutmadı ancak acısı hafifledi sadece.