OĞLUM!
Zaman zaman görüştüğümüz bir dost uğradı:
"Dostum Tarih," dedi. "Bir öykü duydum anamdan. O da başkasından duymuş. Başkasının öyküsü, başka başkalarından duyulunca, acaba doğrulanmalı mı diyor insan. Senin kayıtlarında vardır diye geldim." Böyle dedi ve duyduğu öyküyü anlattı.
"Dostum Tarih," dedi. "Bir öykü duydum anamdan. O da başkasından duymuş. Başkasının öyküsü, başka başkalarından duyulunca, acaba doğrulanmalı mı diyor insan. Senin kayıtlarında vardır diye geldim." Böyle dedi ve duyduğu öyküyü anlattı.
Benim adım Tarih. Adımı, Arapçadaki 'arraha' fiilinin mastar halinden almışım. Bunun anlamı, kısaca, 'her şeyi kayda alma' demektir. Ben de ismimin hakkını vermeye önem veririm. Bu nedenle, yer kürenin üstünde yaşayan her Ademoğlunun veya Havva kızının bulaştığı her olay, ayrıntılı olarak tarafımca kayıt altına alınır.
"Bunu araştırmak uzun sürer." dedim. "En iyisi, 'mekan ve devir' sınırlaması yapmak. Ne dersin?"
Araştırmayı, devirlerden son iki asırla ve mekanlardan da, o devirlerdeki Osmanlı toprakları ve günümüz Türkiye'si ile sınırladık.
İnsan oğlu bilmez ancak benim kayıtlarım bilir: Hiç bir olay bir diğerinin aynısı değildir. Aynıya yakın olanı daha az, andırmaya yaklaşanı daha çok olur. Bir 'arama anahtarı' da ben ekledim: 'unutulan kıymetli bir şey için geriye dönme, erkek/ kadın'.
Çok benzeyenlere bakarak taradığımda, yirminci yüzyılın başlarındaki Osmanlı topraklarında, günümüz Türkiye'si dahil, epeyce olay buldum. O zaman Osmanlı'nın parçası olan günümüzün Balkan ülkeleri ile Anadolu'nun batısında ve doğusunda geçen olayları özetleyerek listeledim. Aynı yüzyılın sonlarında da acı olaylar görülüyor. Yirminci yüzyılın başlarında Üsküp'te, Manastır'da, Selanik'te ve Rusçuk'ta mükerrer olaylar görünürken, hemen bunu takip eden yıllarda, Anadolu'da, batısında İzmir'de, Balıkesir'de, Aydın'da ve Denizli'de; doğusunda da, Van'da, Bitlis'te, Erzurum'da ve Kars'ta tekil veya mükerrer olaylar görülüyor. (İlginç olanı, geri dönen kadınsa, unutulan çocuk; unutulan değerli şey malsa, dönen erkek oluyor.)
Bu listeyi gören dostumun, öyküyü hayali bir zamana ve mekana göre düzenlediğini gördüm. Zamanın ve mekanın, okuyucunun hayal dünyası ve birikimi ile, kendiliğinden belirlenmesiymiş amacı. Yönler ve isimler değişebilirmiş. Öykü şöyle:
Bu listeyi gören dostumun, öyküyü hayali bir zamana ve mekana göre düzenlediğini gördüm. Zamanın ve mekanın, okuyucunun hayal dünyası ve birikimi ile, kendiliğinden belirlenmesiymiş amacı. Yönler ve isimler değişebilirmiş. Öykü şöyle:
Zarik Gelin, altı aylık bebeğini beleyip emzirdikten sonra uyuttu. Niyeti, vadinin karşı tarafındaki hasta anasını ziyaret etmek ve helalleşmekti.
Son günlerde evlerde sıkça konuşulan şey, yukarıdan geldiği söylenen Yecüç'lerden güç alarak, çevrelerindeki Mecüç'lerin zulüm ve katliama girişecekleri idi. Mecüç'lere şimdilik güçleri yetiyordu ancak Yecüç'ler gelirse direnmek olanaksızdı. Ak sakallıların planları, yaşlılardan yola dayanamayacakların kalması ve özellikle gençlerin, kırımdan ve zulümden korunması için, güvenli bölgelere geçirilmesidir. Geçit vermez Felaket Dağları'nın elli kilometre doğusundan dolaşarak gelecek felaketin haberi gelir gelmez yolculuk başlayacaktır.
Felaket Dağları ile Kurtuluş Dağları arasındaki vadide akan Kanlı çay üzerindeki köprüler atıldığı takdirde, vadinin güneyi şimdilik güvenli görünüyordu. Güneydekiler de ona göre güvenlik planları yapıyorlardı. Ayrıca, güneydeki Kurtuluş Dağları'nın arkasına Osmanlı ordusunun mevzilenmekte oluşu da güven veriyordu.
Bu konuşmaların ayırdında olan Zarik, kötü olasılıkları düşünerek, anasından, babasından ve kardeşlerinden helallik almak ve onları dünya gözüyle bir kez daha görmek istemişti.
Son günlerde evlerde sıkça konuşulan şey, yukarıdan geldiği söylenen Yecüç'lerden güç alarak, çevrelerindeki Mecüç'lerin zulüm ve katliama girişecekleri idi. Mecüç'lere şimdilik güçleri yetiyordu ancak Yecüç'ler gelirse direnmek olanaksızdı. Ak sakallıların planları, yaşlılardan yola dayanamayacakların kalması ve özellikle gençlerin, kırımdan ve zulümden korunması için, güvenli bölgelere geçirilmesidir. Geçit vermez Felaket Dağları'nın elli kilometre doğusundan dolaşarak gelecek felaketin haberi gelir gelmez yolculuk başlayacaktır.
Felaket Dağları ile Kurtuluş Dağları arasındaki vadide akan Kanlı çay üzerindeki köprüler atıldığı takdirde, vadinin güneyi şimdilik güvenli görünüyordu. Güneydekiler de ona göre güvenlik planları yapıyorlardı. Ayrıca, güneydeki Kurtuluş Dağları'nın arkasına Osmanlı ordusunun mevzilenmekte oluşu da güven veriyordu.
Bu konuşmaların ayırdında olan Zarik, kötü olasılıkları düşünerek, anasından, babasından ve kardeşlerinden helallik almak ve onları dünya gözüyle bir kez daha görmek istemişti.
"Bebek uyuyor. arasıra kulak kabartıver." diye tembihledi kayınvalidesine. O da dünürüne selam ve selamet dileklerini gönderdi.
Bu sırada, Kuzeydeki Felaket dağlarından, Mecüç'lerin rehberliğindeki Yecüç kuvvetleri akmaya ve buna dayanarak, çevredeki Mecüç taşkınlıkları artmaya başlamıştı. Haber gelir gelmez önceden hazırlıklı olan göç başladı. Zarik Gelinin dönüşü beklenmeyecekti. Bunun yerine, evin küçük oğlu, vadinin karşısına koşturuldu Zarik Gelini almak için. Çatal Kaya'da buluşulacaktı. Evin büyük oğlu Hasan, Zarik'in kocası, plan gereği hanenin hayvanlarını son günlerde o yöreye sürüyordu zaten. Orada buluştuktan sonra, iki saat yürüyüş mesafesindeki bir köprüden Kanlı Çay'ın güneyine geçilecek ve Mecüç tehlikesi olmayan köylerden birisinde, önceden hazırlanmış bir yere yurtlanılarak, gelişmeler izlenecekti.
Yarım saat yürüyüş sonunda, Çatal Kaya'ya ulaşıldı. Bu arada, gün batmak üzeredir ve kuvvetli kuzey rüzgarı esmeye başlamıştır. İki saattir bebeğinden uzak olan Zarik Gelin, onu kucaklayıp doyurmak istedi. Fakat bebek yoktu. Bebek evde unutulmuştu telaştan.
Vadide bir ses yankılandı, "Oğlum, oğluuum!" diye inleyen. Dur, gelince Hasan gitsin demeye fırsat bırakmadan, fırladı Zarik karanlığın göbeğine. Tutamadılar, bulamadılar.
Derler ki, o günden beri, kuvvetli rüzgarlar, o vadide eserken, 'oğluuvm, uuuvm!' diye inlermiş. Halk da o vadiye, Zarik vadisi diyegelmiştir.
Yarım saat yürüyüş sonunda, Çatal Kaya'ya ulaşıldı. Bu arada, gün batmak üzeredir ve kuvvetli kuzey rüzgarı esmeye başlamıştır. İki saattir bebeğinden uzak olan Zarik Gelin, onu kucaklayıp doyurmak istedi. Fakat bebek yoktu. Bebek evde unutulmuştu telaştan.
Vadide bir ses yankılandı, "Oğlum, oğluuum!" diye inleyen. Dur, gelince Hasan gitsin demeye fırsat bırakmadan, fırladı Zarik karanlığın göbeğine. Tutamadılar, bulamadılar.
Derler ki, o günden beri, kuvvetli rüzgarlar, o vadide eserken, 'oğluuvm, uuuvm!' diye inlermiş. Halk da o vadiye, Zarik vadisi diyegelmiştir.